31 Aralık 2021 Cuma

Pizza ve Lahmacunda Görselleştirme

        Beğeniye sunulduğunda sıralamaların değişkenlik gösterdiği benzer fikre sahip lezzetlerin; tutkulu gözlerin nazarında anlaşılmak adına daha başka gizemler barındırdığı düşüncesi ile rahatsızlık verme isteğindeyim.

        Lezzet üzerine aldığımız haz değerlerinin etkilenme durumu, öncelikli olarak ürünün görseli veya kokusu ile başlamaktadır. Gözlem yeteneğine güvenen maceracılar için yemek yapılmaya başlamadan önce bile verilere ulaşmak zor değildir. Yemeğin iyi ya da kötü olarak yorumlanmasından çok daha uzak bazı detayların daha önemli olduğuna inanıyorum.

        Bu değerlendirme başlığına en uygun seçeneğin hamur üzerine çeşitli malzemelerin konulup fırınlandığı yemekler geliyor. Fırın kültürel mutfak mirasının bekli en eski ve en gözde oyucucularından biri. Fırın özellikleri bakımından metal ve toprak işleme yönünden de oldukça önemli bir savaşçı. Bu kısımda hamurun üretimi ve fırınlanması, daha sonra ise yalınlığın kırılması ile hamur içine veya üzerine bir şeyler koyma düşüncesi  gezegenin farklı köşelerinde ses getirdi.

        Oldukça geçmişten gelen; daha önce yayımlamış olduğum bir yazıda da değindiğim, ateş ve onun etkisi üzerine güncel temsilci sanırım fırınlar olabilir. Ekmeğin gerçek manada değeri, görece ateşe diğer tüm yemeklerden daha yakın ve saf haliyle yaklaşması olabilirdi. Günümüzde kalıplaşmış şekiller olan daire ve kayık görünümü üzerine yağdırılmış harç ve malzeme birlikteliğinin savaşa hazır ordu görünümü lahmacun ve pizzanın gözlemlenebilir lezzet anlayışının iki alt başlığı olduğuna inanıyorum.

        Pizza üzerindeki malzemelerin lahmacuna göre daha bütünsel ve anlaşılır olması yemek sevdalıların hayat boyu maceralarında yer alan arayışlarının bir parçasının temsil ettiği kanısındayım. Daha büyük hazlar, kararlar ve hedeflerin peşinde koşmak ile pizzanın özdeşmiş oluşu eşleniyor olsa gerek.

        Doğrusu tüm bu malzemelerin garip katmanlar oluşturması, öte yandan tüm katmanların birbirlerine beyaz lav tabakaları ile bağlanması durumu; arzusu ile yanıp tutuşulan bütün hedeflere ulaşma isteğinin bir simgesidir. Açıkçası ne kadar fazla malzeme varsa o hayatın... Üzgünüm o pizzanın başarı yüzdesini önemli oranda düşürmektedir. Bazı tatların aradan sıyrılıp kaçması, diğerlerini ezip bastırmaları; büyük hedeflerin sıralı değil de görece karmaşık yayılımı, anlaşılır yol haritalarına nazaran takibi güç beklentiler denizini kulaç atarak geçmeye benziyor. Yorgun olan nicesi, ardında kayboluyor. Genelde pizzanızı bir adet sipariş verirsiniz. Malzemelerin boyutları değişmezken pizza hamuru ölçeğinize göre, sayıları değişir. Lahmacunda ise harç olarak tanımlanabilecek karışım pizzaya nazaran fazlasıyla homojen bir görünüme ev sahipliği yapar, her lokma bir öncekine oldukça benzerken, hamur boyutları genelde bir adet sipariş edilmeye uygun değildir. Hedeflerin daha ulaşılabilir parçalara bölündüğü ve hayatın her alanına yayılarak hedef kavramını; fikir niyetinden bilinç nazarına yükselttiği varsayımına vardığımız bu hamur süslemesinde, hayatın olması gereken tam suretini görmekten kendimi alamıyorum.

        Keskin almaçlara sahip olmayan her dil daha büyük deney parçalarına ihtiyaç duyar. Bu bağlamda lahmacunun arasına adana kebap koymak nedir?


Kullanılan görseller: 0,1,

24 Aralık 2021 Cuma

Saatlik veya Aylık Dillendirme


        Buğday, pirinç veya mısır yaşadığınız bölgede toprağın ve iklimin uygunluğu çerçevesinde yetişmesi kolay tahıllardan bir kaç tanesi. Kolay kelimesi, sürece bakış açınız doğrultusunda göreceli bir tanımın habercisi olsa da, istenilen rakamsal üstünlüğü karşıladığı için kullanmayı uygun buluyorum. Rakamsal üstünlük ise pirincin neredeyse suyun içerisinde yetişirken, budayın gölün içerisinde çürüme durumuna geçmesi; dolayısı ile iklimin yetişme durumuna doğrudan etkisi göz önünde tutulmasına göndermedir.

        Günün doğuşunu ve sonlanışını simgeleyen saat aralığı; ışığın pek de yaygın olmadığı devirlerde pek tabii çalışma saatlerini belirliyordu. Gezegenin şekli ve bulunduğu yörüngeye ek açısal duruşu bölgesel olarak tüm bu serüveni oluşturan ana maddelerdi. Üretim sürecinin insan doğasına etkisi de ayrı bir güzellik barındırıyor. Yeni ve bir önceki nesil olarak tanımlanan iki grubun zevk konusunu farklı detaylar ile eleştirmesi de bu yüzden olsa gerek.

        Doğrudan topraktan elde edilen ürünler üzerinden gelir hanesi artırımı durumuna bağlı olarak tüketimde de o ağırlığı hissetmek daha kolay sanıyorum. Emeğin zamana bağlı işlevi üzerine eğilim gösteren varlıklar, yüksek oranda daha fazla zaman harcanmış yiyecekleri talep ediyor veya arzu duyuyor. Kıyafetler, araçlar ve pek tabii arkadaşlıklar içinde bu durum geçerli.

        Uzun soluklu birlikteliklerini hem özel hem de şirket mahiyetinde gözler önüne sürüyor. Özellikle doğunun okyanusla meşk olduğu coğrafyada yer alan şirketlerin uzun işbirlikleri kapsamında geçmişe dönük bağlantıların kuvvetini defaatle hissedebiliyorsunuz. Söz gelimi yeni yetme bir şirketseniz bu durum fazlasıyla can sıkıcı olabiliyor. Diğer tüm yeni ve önceki sürümlerin çarpık ilişkisinde olduğu gibi yediklerimizin üretimi esasına dayanan bir alt yapımız olduğunu gözlemlemekten kendimi alamıyorum. Hızlı üretiyorsak aynı hızı tüketimde de arıyoruz. Hızlı olmak her alanda eşdeğeri bulmak anlamına geliyor. Süreç farklı anlayışların sürtünme esasına dayanmaktan öteye gitmiyor. Sanıyorum olay teknolojinin büyük dalgalarında sörf yapma cesareti göstermekten bağımsız değil. Denge adıyla dile getirilen grafik değerlerinde tutarlılık etkeninin naçizane çok da gerekli olmayışından bahsediyorum.

        Sıklıkla örnek verdiğim Go(Doğunun uzak diyarlarından, binlerce yıl geçmişten gelme cesaretini taşıyan, sıra tabanlı ve açık bilgili strateji oyunu; diğer isimleri Weiqi, Baduk, İgo) tahtasında rakibinizin istediğini gördüğünüzde görmezden gelmezsiniz. Fakat değer yargılarımızın rakamsal denkliğinin üstünlüğünde, daha önemli gördüğünüz bölgelerde hamle yapabilirsiniz.


        Bu bağlamda yeryüzünde varlığımızın en büyük göstergesi olan üretim grafiğimiz ve karşılığında altığımız sayısal değerin dile getirilme yöntemleri hakkında düşüncem şu şekildedir. Kazancınızı öncelikli olarak saatlik olarak dile getiriyor iseniz; vaktin değerini çok diye iyi biliyor olabilirsiniz. Zira dinlenme veya keyif için ücret almıyorsunuz dolayısıyla eğlenmek için ayırdığınız süreçte başka hiç bir şeye ödün vermeyeceksiniz demektir. Her hangi bir ürüne sahip olmak istediğinizde ona ne kadar vaktinizin gittiğinin daha net farkında olursunuz. Aylık olarak değerlendirmek ise tüm bu izlenimler için ek çaba gerektirir. Genelde insanlar sayısal hesaplardan olabildiğince kaçınır, zevk alan azınlık ise hesaplara takılmayacak kadar çok sayısal kıymete sahiptir. Öte yandan aylık tanımı içinde tüm doğal ihtiyaçları da kapsadığından sahte konfor alanı oluşturuyor. Keyif aldınız anda dahi sanki bir karşılık alıyorsunuz gibi sahte yanılsamalar ve dengesiz bölünmelere kapı aralıyor. Yapılması gereken işin hiç bir şekilde tam olmadığı sonucun anlaşılabilir manzaralardan çok uzak olduğu seyir zevklerinden öteye gitmiyor. Üstelik yeni kapıların keşfini engelleyen bir anlayış olduğunu da düşünüyorum. Belki 2 saatinizi alacak ara bir iş teklifini kaçırmış olabilirsiniz. Yinede aylık olarak dile getirilen coğrafyalarda dahi bu işin sistem üzerinde çalışanın işte bulunduğu saatlere bakılarak hesap dökümü çıkarıldığının farkındayım. Ama bu bölgelerde halk diye genelleyebileceğimiz grubun aralarındaki muhabbette saatlik kavramının kullanılmadığı üzerine bir varsayım sunmaktayım.

        Saatlik kavramı, kullandığımız her anın değerini arttırıyor. Arkadaşlarınız ile buluşmak için dahi onlara randevu vermeye başladığınızda vaktin gerçek manada en ufak parçasına bile değer biçmeye başlayacaksınız ve neden sonra kur farkının sandığınız gibi olmadığını anlayacaksınız. Zira Go tahtası üzerine yerleştirilen taşlar hareket etmezler, harcanan vakti geri getiremeyeceğiniz gibi.


Kullanılan görseller: 0,1,

17 Aralık 2021 Cuma

Cosmos

        Buğulanmış bir cam, genelde çok fazla şey anlatır. İzlemeye fırsatı olan herkesi davet eder bilinmez alemine. Gördüklerimiz algılama ve yorumlama kabiliyetimizin, dilimizin yani kullandığımız kelimelerin altında şekilleniyor oluşu; her defasında beni dikkate değer bir manzaraya baktığıma ikna ediyor.

        Eş değer muhabbetin karşılığı sadece matematik olarak gözükebilecekken, farklı medeniyetlerin yazım mantığında rakamları ifade ederken başkaca çizgi ve eğrileri kullanmaları bu noktada bile yolu ve yolculuğu benzersiz kılıyor.

        İfadelerin net anlaşılmasında kelimelerin anlamları önemliyken, bunlardan oluşan cümleleri ayırmak adına kullanılan özel karakterlerin varlığı ve konumları da baktığınız manzaradaki renk paletini etkiliyor.

        Doğa olaylarına yaklaşımın kelimelerle ifadesi de oldukça ilgi çekici, geçenlerde dinlediğim bir programda altı çizilen yaşadığım topraklarda "gün batımı" olarak adlandırılan hadisesinin farklı dillerde karşılığının daha az karamsar olan çeşidinin sıralanışı yaşam boyu dilin insan üzerindeki etkisini hatırlattı.

        Hatrı sayılır miktarda yılını sadece tek bir dili ve pek tabii alfabeyi kullanarak sürdürmenin (varsayımımızda harici lisanlardan olabildiğince yabancı kelimelerin yağmuruna uğramamış veya -Japonya örneğinde olduğu gibi japanglish başlığı ile ana dilin içinde araçların, araç olduğunu gösteren neon ışıkları kadar parlak vasıtalarla kullanılan[yabancı kelimeleri o dile de ait olmayan başka başka bir alfabe ile betimleme durumu] görece saf bir dilden bahsediyoruz.) dilin(organ) yabancı lisanlarda yer alan bazı harfler için kabiliyetsiz kalmasına sebep olmakta. Konuşma esnasında eş zamanlı olarak -ben yabancıyım!- şeklinde bir bağırışın kimileri için tatlı olarak nitelendirildiğinin farkında olsam da tartışılması gereken asıl konunun eğitimin özel olarak ayrılmış binalar içinde başlangıcından önce, dilin kabiliyet kazanımında jeolisan etkisinin aza indirilmesi adına alfabe paylaşımının mümkün olup olmadığıdır.


        Bu bağlamda fiber teknolojisi sayesinde iletişimimizde öncelikli olarak ışık yükseltmesine geçmiş durumdayız(Arzu edilenden çok uzak olmanın yanı sıra o çok bilindik sözde yer aldığı gibi -en uzun yolculuklar dahi bir adımla başlar-). Anlamlandırma noktasında alfabelere ve renk yelpazelerine insanlığın tüm dönemlerinden daha fazla yer veriyoruz. Bizim için çalışması adına programlar özerlinde yeni diller ve düzenler getiriyoruz. Dillerin birbiri ile iletişimini sağlıyoruz. Bundan sadece 20 yıl önce karikatürlere konu olan projelerdeki kaba kuvvet biliminin kabalığında geleceği hayal etmeyi denediğimizde; varsayımım odur ki buğulu camın arkasında sadece ışık demetleri ile anlaşacak, yolculuk edecek ve pek tabii ö... Öğreneceğiz.


Kullanılan görseller: 0,1,3


---
        İstatistiki veri daha sonra kullanılmak üzere not alınmıştır, henüz bir çalışma ile alakalı değildir. Yazı da bahsi geçen durumun artık tamamı ile bir şarkıya ilham kaynağı olma durumu ve anlık verisi;
黃明志東京奧運洗腦歌【東京盆踊りTokyo Bon 2020】Ft. 二宮芽生 & Cool Japan TV @亞洲通吃 2018 All Eat Asia
Namewee 3,23 Mn abone
104.403.169 görüntüleme 19 Kas 2017

---

10 Aralık 2021 Cuma

Duvar Ustaları

        Batılılaşmanın kıyısında doğunun zarafeti gölgeler diyarından kendini gösterirken, aklıda hiç soru bırakmayacak tek bir cevap beliriyor.

        Yaşadığım mahallede sanırım bir ay kadar önceki yürüşümde ve neredeyse oradan her geçişimde gördüğüm heykele(kalıplanmış beton demek daha doğru olur) başka bir anlamla baktığımı hissettiğimde, şaşkınlığımı gizleyemedim. O heykelin varlığını bulunduğu noktaya geldiği ilk günden beri biliyorum. Sık kullandığım bir güzergah olmamasına rağmen belki son 15 yıl içinde 100 den fazla kez gördüm. Tek bir anlam dahi ifade edemezken, ne değişmişti.

        Tıraşlama ve/veya yontma işlemi ile oluşturulmuş heykeller, kağıt üzerinde hissedebileceğiniz duygulardan çok daha fazlasını barındırıyor. Pek tabi kullanılan malzemeninde önemi oldukça büyük. Seri olarak üretilebilen ve boyutu için kod kullanılan kağıtlardan, yüzlerce yıl yüksek basınç altında kalmış metal ve taş öbeklerine kadar büyük bir yelpazeyi sallarken; tarihi bir eser niteliği taşımasıda çok daha büyük bir niteliktir.

        Batının müzelerine sığmayan doğunun duvarlarını gözlemlerken, tarihin yontularak not alındığı dev yazıtta yer alma tutkusu veya yer alan bir esere yakın olma dürtüsü tınlayan cevabın ta kendisi olsa gerek. Bu bağlamda anlamlandıramadığım eserlerin yeniden yorumu gösterişli sayfalardan kafamı kaldırmamla mümkün gözüksede, nicesini karşılaştırmak için yine o sayfalara ihtiyaç duyuyorum. Okumak ve gezmek ikileminin, birlikteliğe dönüşünüde buradan anlıyorum.

Kullanılan görseller: 0,

3 Aralık 2021 Cuma

Nodevember


        Bir kaç yıldır süre gelen bir etkinlik. Kendi deyimleri ile "Her şey 2019'da tipik, vahşi, gece geç saatlerde bir Blender Konferansı partisinde başladı - bir dizüstü bilgisayarın önünde otururken, Blender'a veya koda veya her ikisine birden bakmak." (google çeviri)

        Kasım ayının görece en büyük etkinliklerinden biri; gezegenin daha büyük bir çoğunluğu üretilmiş ürünleri elde etmek adına indirim etiketi kovalarken, bir diğer grup insanın matematiğin[Blender özelinde sadece node(düğüm)'lar aracılığıyla oluşturulmuş sonuçlar] görsel üretim üzerindeki etkisini insanlığa sunmak istemesi ile başladı.

        Fikrin bir gün sonrasında başka bir yemek masasında temelleri sağlamlaştı. Yemek masalarında fikirlerin uçuşması durumuna şahitlik etmek doğrusu yaşanılası dioramalardan biridir.

        Tarihler denk gelmiş diye küçümsenmeyecek bir birliktelikle iki eş sesli etkinlik takvimde aynı yere vurdu. Substance 3D ile ortaklaşa başka bir benzer etkinlik sadece bir kaç saat sonra duyruluvermişti.

        Etkinlikten sadece bir yıl sonra üreten insanların neden paylaşmıyoruz sorunsalına cevap niteliğinde iki ev sahibi başlıklarını birleştirdiriler. Topluluklarınıda beraberlerinde sürüklemiş oldular.

        Bu etkinliğe Blender'dan GeometryNodes yapılarıda karışınca işin seyri tamamıyla değişti. Bu yazı, biraz neler oluyor ufkun belirsiz diyarlarında başlığına istinaden ilerlemiş gibi gözüküyor olabilir. Fakat aynı fikirleri düşünmek, öncü olarak dile getirmek veya üretmek üzerine yaşanmış bir hadise olmasıyla; düşünmeyi unutmayan toplumlara ilham olunası bir hikaye olduğunu düşünüyorum. Ancak aklım hala o yemek masası benzeri konumlarda doğrusu.

        Bu bağlamda dakikalar önce öğrendiğim bilgiye göre yine böyle bir masaya sahip olduğunu düşündüğüm ve hakkında yazımında bulunuduğu mekanın kapanmış buluduğunu öğrenmem nodevember etkinliğinin çıkış noktasına beni daha çok bağlıyor. Belkide artık elde edemeyeceğim fotoğrafları(nodevember web sitesinde hakkımızda bölümünde yer alan fotoğraf gibi) düşünüyor, masanın diğer üyeleri ile yeni fikirler için yelken açmaya can atıyorumdur. Yeni yemekler ve yeni fikirlerin bulunduğu ufka baktığımız bir başka gün daha bitiyor...


Kullanılan görseller: 0,1,

Kaynaklar:
https://nodevember.io
https://twitter.com/simonthommes/
https://twitter.com/HotdogNugget/

26 Kasım 2021 Cuma

Lezzet Müfettişleri


        Bu hafta ne ilginçtir ki yiyecek ve üretimi üzerine belki 10 dan fazla dergi inceleme fırsatı elde ettim. Evet, gezegen çapında ün yapmış zincir restoranları biliyoruz. Belki seviyoruz. Hızı ve konum bazında çok değişmeyen tatları ile ulaşılabilirlik ön planıyla ün yapmış yiyecek satış noktaları.

        Fakat bunların yanı sıra çok daha fazla bireysel lokantaların olduğu gözden kaçıyor. Çevrenizdeki insanların övdükleri zincir türündeki şubeler mi yoksa bireysel mağazalar mı? Sanırım bu soru sadece yiyecek olarak düşünülmemeli. Kalitenin temelinde işin başında duran kişinin varlığı ve alt kademesinde yer alanların ayak uydurma kabiliyeti yer almaktadır. İş bu şekilde düşünüldüğünde şubeleşmenin önünde en büyük engel seviyelendirme mekanizmasının dolaylı olarak aşağı yönde ilerlemesi olacaktır.

        Daha sade, tek düze ve daha çok duygudan yoksun yemeklerin üretimi hızın temel anahtarı olabilir. Bunun nadir örnekleri doğunun uç beyi olarak kabul görecek Oda'nın ülkesinde yani Japonya üzerinden verilebilecekken; ramen için geceden gündüze kadar kaynayan dashi ile karıştırılmış çorba kısmı süre sınırını aşarak örnekler kısmından siliniyor. Mezun olmak için kendi hazırladıkları balon balıklarını yemek sureti ile geçtikleri ve kalma durumlarında cezası ağır olan sınavlarda oldukça dikkat çekici.

        Gezegen çok daha temsili bir hazine arayışına yelken açarken maceracı olan bizler gemide yer alan her noktaya hakim olamayışımızın verdiği buruklukla yolculuğumuza başladık.

        Tek yıldız için yolda durduran, iki yıldız için yol değiştirten, üç yıldız için yola getiren nice kilometre taşına uğrak verme hevesi ile hikayelere dinledik. Yolculuk için ekipman üreten bir firmanın rehber niteliğindeki yolculuk noktaları atlası, haritalar dolabında yer almaya değer.

        Yıldızın bence en önemli özelliği kalıcı olmayışıdır. Bu alamet ona layık olmayı bıraktığınız an sizi terk edebilecekken, gerektiğinde ise layık olabilmek adına sayısını yükseltecektir.

        Başkaca lezzetlerin müfettişleri ile hoş sohbet etmeye devam edilen her vakit yeni ufukların çizildiği her dakika ile eşdeğer tutulmakta haklıdır doğrusu. Bu vakti simgeleyen saatin altında yer alan zincirlerin hareketi, saat başının yaklaştığının işaretinde başka bir şey değildir heralde.


Kullanılan görseller: 0,

19 Kasım 2021 Cuma

Ornitoloji ve Duvarlar

        Balıkçılgiller ailesinden bir kuşa denk geldiğinizde, diğer çoğu kuş ailesine nazaran -belki de büyüklüğünden ötürü- hareketleri hep bir zarif görünmüştür gözüme.

        İşinin ehli olanı izlemesi, işi yapmış kadar zevk verirken; avcı olarak doğan kuşların avlarını büyük bir titizlik ve ahenkle taradığı şu bilindik sahneden bahsediyorum. İnce ve uzun bacakları ve gagası ile suyun üzerinde üç sac ayağı motifini oluşturması sonucunda başarı hikayesini tamamlaması durumu. Dikkate değer ince işçilik avcılığın yanında avcının üzerinde yer alan işçiliğinde önemi vurgulanmaktadır. Bir kısmı mevsimsel olarak tüketilen besinlerden dolayı renk değişikliğine uğrayan türler olsa da bir avcı için son derece dikkat çekici renklere sahip oldukları kuşkusuz.

        İşleyişin ahengi ve sıradan hayatlarda kullanılmayan renk cümbüşünün özet karesi, bana her zaman sahneler arasındaki geçişlerin renk yoğunluklarını hatırlatır.

        Kuş gözlemciliği neredeyse diğer tüm ilgi uyandırıcı işlerde olduğu gibi öncelikli olarak sizden sabır ister. Daha da ziyade, aradığınız şey için onun habitatında bulunmanız gerekir. Belki bir kaç ekipman. Ama yaptığınız iş sadece izlemekten öte değildir. Aynı zamanda korkutmamalı veya ortamı bozacak her hangi bir şey yapmamalısınızdır. Eğer göremeyecek kadar uzaktaysanız, bir veya birden fazla çift mercekte size epey yardımcı olacaktır. Ama asıl önemli olan sergilenen oyun esnasında tiyatrodaymış gibi oyunu bozacak bir şey yapmamanız gerektiğini bilmektir.

        Görmek istediğiniz canlı yılın sadece küçük bir kısmında bulunduğunuz yere uğruyor da olabilir ya da çok nadir görülen türlere de rastlamanız mümkündür. Öyle ki nadirlik yüzünden amatör gözlemcilerin ornitoloji(kuş bilimi)'ye katkıları diğer bilim dallarına göre daha fazladır.

        Kendimize tutkumuz doğrultusunda kilometre taşları ve hedefler koyuyoruz. Hedefe yaklaştıkça...
Bu bağlama hedeflediğimiz noktaya ulaşmak için tüm o takip süresini doldurduğunuzda, hedefinizle göz göze geliyoruz. Sadece göz göze gelmek bile dördüncü duvarı yıkıyor. Bu hedef en uzak noktada gerçekleştiğinde ise durağanlıkla beraber beşinci duvarda kendini belli ediyor...

        Duvarların oluşması ve yıkılması yolculuğun yapı taşlarını oluşturuyor. Tutkunuz için çıkmış olduğunuz yolculuk veya yolculukta ateşlenmiş olan tutkunuz hedefinizle göz göze geldiğiniz anda neye dönüşüyor. O alacalı rengi alevler içinde boğuluyor mu?

        Kaf dağının ardına bir yolculuğu çıkıp, Anka kuşunu görmek amacında değilseniz; alevleri görmekte zorlanabilirsiniz.


Kullanılan görseller: 0,

12 Kasım 2021 Cuma

İhtimaller Denizi


Beş çeşit desen girmiş bin bir kutuya
Her beşliden, nağmeler akmış ortalığa
Bilmem kaç yıl olmuş, değişmedi düzen
Uzak durdu kötü yollardan, bunu sezen


Kullanılan görseller: 0,

5 Kasım 2021 Cuma

Palmiyegiller ve Çivi İzleri

        Belirgin detaylarına dahi vâkıf olmadığım bir konunun ilgileneni ile karşılaştığım her an, bana palmiye ağaçlarını anımsatmıştır. Görece gösterişi bol bu ağaç tipi, sık rastlanmayan coğrafyalardan gelen ziyaretçilerine hep ihtişamlı ve davetkar durmuştur.

        Seyahate çıktığım zamanlarda ufuk çizgisinden bana doğru uzanan sahne, benim için her daim manzaradan öte olmuştur. Yerli halkın yaşadığı süreden çok daha uzun süredir ev sahipliği yapan toprak ve ağaçların mırıldanmalarını dinlemek, maske ardındaki düşünceleri kavramamda yardımcı olacaktır. Görece işlenmesi zor toprakların insanlarının hayata karşı bakışları da tersi senaryolar nezdinde farklıdır. Toprakla uğraşmadığını düşünen beton orman işçilerinin seyrek ağaçlarının gençliği de hikayeler anlatmaktan geri durmaz. Yeni kurulmuş yerleşim yerlerindeki yeşillendirme çalışmalarında verilen kayıp izleri de ölü pikselleri gösterir ve pek tabii çevresindeki diğer ölecekleride.

        Güneşin geliş açısı, mevsim çeşitliliği ve dönemlerinin uzunluğu; toprağın ve ağacın yetişmesinde nasıl öncüyse, insan mizacı içinde öyledir. Rüzgarın estiği yön ve geldiği diyar dahi etkiler insanı. Sahilde veya nehir kıyısında, pürüzsüzlüğü ile gözlerde değer kazanan taşlar yılların içinde verdiği kayıplarla alır bu unvanı.

        İlerleyişin izlerini kabul ederken, sabit durmanın izlerinde reddetmek mümkün değildir. Hangisinin değerli olduğu zamanın içinde gizli olsa da dokudaki farklılıklar genel başlık için bir takım fikirler verir. Okunan her kitap, izlenen her belgesel, öğrenilmiş her ders, anlatılmış her hikaye, söylenilmiş her şarkı, sahip olunmak istenen her eşya, acı dolu her tebessüm, kurulmuş her hayal, yazılmış her harf, dile dahi getirilememiş her düşünce; çivilerin bıraktığı ize dair hikayedeki gibi, bizde bize dair lekeler bırakır.



        Bu bağlamda uzman iddiasında bulunsun veya bulunmasın kişi, kayıplarının ve yıllar boyu esen rüzgarların etkilerini gösterdiği palmiye gövdesini sergiler. Palmiye ağacı sadece en üst noktasında yaprak ve meyve bölümünü barındırır, ve genelde bakılan bölümü budur. Kişinin son halinden gövdesine doğru indiğinizde sahne çok daha fazla anlam barındırır. Gösteriş, belki; fakat gövdede yer alan yılların kaybı aşikardır artık...


Kullanılan görseller: 0,1,

29 Ekim 2021 Cuma

Tahmin Edilebilirliğin Kusuru


        Baca deliğinden içeri baktığınızda ne görürsünüz? Muhteviyatı kolaylıkla tahmin edilebilir kara lekeler. Bir ömrün içinde gizlendiği odun parçaları küle dönmüşte boyanmış etraf. Bir ağaca veya topluluğuna bakıldığınızda; zengin ahşap oymaları ile bezenmiş eşsiz kutuları görebildiyseniz, kafiye öbeklerinin birbiri ile cenk ettiği dizelerin sıralanmış olduğu kağıt parçalarını hissedebiliyorsanız sanırım ikinci adıma hazırsınız...

        Bir eserle ilk karşılaşmamızda o eserin ait olduğu sınıflara göz gezdirmem, dikkat seviyemi ayarlamamda oldukça yardımcı olur. İşin matematiğine uyulması benim için fazlasıyla elzemdir. Neredeyse her şeye göreceli bakabilecekken sınıflandırmalar genelde kavram olarak doğru aralığı belirlerler. Zira eserin temel seviyelendirmesi ait olduğu sınıfı iyi temsil edip edemediğinin daha net bir sayısal göstergesidir. Bu sınıflardan görece en dengesiz olanı komedi ve dramdır. İnsanları güldürmek kadar ağlatmada zordur ancak bu iki sınıfla neredeyse aynı zorluk derecesine sahip olan başka bir başlık derecesi olduğuna inanıyorum.

        Gizem sınıfı doğrudan merak duygusuna hitap ettiğinden izleyiciyi veya okuyucuyu her daim zorlu bir balığa benzetirim. Gizem faktörü öyle serpme ağ ile veya yüzey yemi ve kepçe ikilisine gelmez. Özellikle ilgisini çekebilecek türlü yemler ile bezenmeli iğne. Öyle derinliği de yüzeye yakın veya çok uzak şeklinde düşünülmemeli. Kademeli olarak her derinlik aralığında bir yem olmalı ki beklentiyi en azından dikkat çekicilik seviyesine ulaştırabilsin. Her kademedeki balığı aynı anda çekmek takdir edersiniz ki oldukça zorludur, iş böyle olunca kalemi keskin oyunculuğu sağlam insanlar gereklidir ki bu noktada her şey harap olmasın. Ancak dönüm noktası da tam burasıdır. Zira bilindik isimlerin kalemi tanıdık lekeleri tekrar eder. Kadro yeterince sağlam değilse iş baştan belli olur.

        Gizem faktörü büyük bir başlık olmak zorunda değildir. Başlanılmış bir eserin yetkin olmayan ellerce takip edilmesinin tek çaresi merak duygusunun yüksek ateşte tetiklenmesidir. Sanırım ateşi çok fazla olursa buna gerilim diyoruz. Bu bağlamda The Tourist (2010) adlı filmi izlerken işler istenildiği gibi gitmiyor.

        Başrol oyuncularının afiş veya başka bir yerden görmemiş olsak da tanıdık simalar diğer tüm yüzlerden ayrılıyor ve ben buradayım diyerek halay çekiyor. Üstelik -ne zaman- sorusunu düzenli sordurmak isteyen yapım bunda da pek başarılı olamıyor. İzlerken tatlı hissiyatı zamanla ekşileşen bir yemeğe dönüşüyor. Verilmek istenen buysa, evet ulaşılmış fakat hiç tanımadığım oyuncularla izleseydim nasıl olurdu sorusu bir türlü aklımdan çıkmıyor doğrusu!

        Bu yüzden yeni rastladığım yazarlara da oyunculara da bir fırsat verme taraftarıyım doğrusu. Tanıdık olmayan coğrafyaların filmlerinin, kitaplarının etkileyiciliği de işleri değiştiriyor. Animasyonların bu konuda çok daha etkili olduğu düşüncesindeyim. Zira çizim dilinin aynı stüdyo veya çizerden denk getirmediğiniz takdirde başlı başlına yeni bir dalgada olduğunuz hissiyatını elde etmeniz mümkün oluyor. Mükemmel olmayan çoğu durumda olduğu gibi animasyonda da ses daha etken bir rol oynuyor. Zira yeterince eser tükettiğinizde pahalı seslerin son sahnede bu etken rolü oynayabileceğinin farkında oluyorsunuz.

        "Bilgisayar Tabanlı İmgeleme"(CGI)'lerin son dönemdeki görsel eserlere hızla yansıması durumu ve bu işin 'Yüz Hareketi Yakalama' teknolojileri ile birleştiği noktada daha başka oyunculukları konuşur olduk. Figür birden fazla kişinin en hakim olduğu noktalarca bezenip ifade edilir oldu.

        İşin nihayetinde, eserin süresinin de yer aldığına dikkat çekmeliyim. Zira tepe değeri yani harcayacağınız zamanı biliyor oluşunuz, gözlem dilimleyicinizin dikkatli olacağı kısımları belirlemesinde oldukça önemli. Bazen sadece bilmemek daha mutlu ediyor; özellikle tüketimin neredeyse her sınıfından bunu görmek üzücü olmasa da, sanırım bilmediğini fark edip öğrenmek arzusu ile tutuşan insanların azlığı asıl üzücü olan.

        Bu yazıyı halihazırda bir internet tarayıcısından okuyorsanız kenarda yer alan kaydırma çubuğunda bulunduğunuz noktanın tamamına oranını gördüğünüzde bir takım şeyleri tahmin edebildiğinize eminim; kaç cümle sonra olayı bağlayacağımı, veya daha ne kadar daha uzatacağımı öngörebiliyor olmalısınız. Belki elinizdeki bir kağıt tomarı da bazı şeyleri ifade ediyor olabilir.

        Vaktin önemini her gün, dünden daha iyi anlarken "Tahmin Edilebilirliğin Kusuru" na denk gelmeden edemiyorum... Tükettiğim her eser sadece vaktin geçerli akçe olduğu başkaca diyarlarda, tezgah da gördüğüm ürünlerde ibaret ve açıkça söylemek gerekirse bazılarının fiyatı bin ömür ederken, bazıları ise nefes vermek mukabilinde bile değil.


Kullanılan görseller: 0,


Kaynaklar:
www.pnas.org

22 Ekim 2021 Cuma

Seçimler ve Seçenekler

        Beraber yaşadığımız yeryüzünde sürekli bir alışveriş ve görev paylaşımı içerisinde hayatlarımızı sürdürüyoruz. Bir kısmımız ağır yüke dayalı işlerde çalışırken diğer bir kısmımız ise hassas incelik isteyen işlerde yer buluyor. Kimi masa başında saatlerce oturuyor kimi tek saniye dinlenemiyor. Aynı oranda bedenen gelişen kasların yerleri de değişiklik gösteriyor. Çeşitli meslekler, insanlık genetik mirasına doğrudan veya dolaylı yoldan katkı sağlıyor. Tüketim ve üretim; alışkanlıklarımıza işleniyor.

        Yaptığımız, takip ettiğimiz ve hayranlık duyduğumuz işler öğrenme becerilerimizi denetliyor. Ulaşılabilirlik katsayımız her geçen gün değişiklik gösterirken, rüzgar hep beklenmedik yönden esiyor.

        Kolayın olası tercihler sıralamasında ön planda olması, akışta yer alan daha önceki tercihlerimizle orantılı. Üstelik bunu anın her kesitinde görmek mümkün geçtiğimiz günlerde Nature Computational Science bülteninde yayımlanan makalede yer alan en keskin güzergah tanımı da buna uyuyor. İşin özünde Kolay'ı, sadece Zor olmadığı için tercih etmiyoruz. Daha ziyade verimlilik ve artan tüm kaynağı daha da önemli bir başlığı yatırmak adına bu seçimleri yapıyoruz.

        Toplumların daha önemli başlık arayışları ne kadar uzarsa, görece kolay seçim miktarı o kadar artıyor. Makalede yer alan ve seçilmiş temel güzergah görece en kısası değil, ancak en kısasına göre daha az uğraş gerektiren bir yolu barındırıyor. Toplum dışarıdan verdiği sahne icabı ile geleceğini düşünmeyen bir resim çizse bile, enerjisini hep daha önemli bir şey için gizliyor.

        Zor yolları bekleyip, gördüklerine de dahil olmayanlar zamanla enerjisini yitiriyor. Bu bağlan da önerim çocuksu sevinçlere geri dönerek buji vazifesi görecek çok dillendirilmeyen bir taktik. Üstelik geleceğe yatırım ve bilgi toplumunun temsilcisi olma yolunda etken olabilecek kadar iyimser bir yol.


        Çocukken sizi mutlu eden en temel şey başarı basamaklarını ip atlayarak çıkmaktır diye tahmin ediyorum. Bu cümle olası bir cevap içermiyor... Şöyle tanımlayalım. Akrep ve yelkovanı bulunan bir saati doğru okuduğunuz ilk an, reklam panolarındaki yazıları dile getirdiğiniz yürüyüş anı, kendi kendinize okuyup bitirdiğiniz ilk kitap, ezberlediğiniz ilk şarkı veya şiir. Dijital destek olmadan çektiğiniz ilk fotoğraf. İlk kez ses kaydınızı veya görüntünüze denk geldiğiniz an. Bir müzik aletinde gerçek manada çalabildiğiniz ilk parçayı bitirdiğiniz an...

        İşleri karmaşıklaştırmak adına değil de kolaylaştırmak adına çeşitli araçlara sahibiz. Müzik aletleri için notalara, saatler için rakamlara ve pek tabi yazılar için alfabelere. Farklı alfabeye sahip yeni bir dili öğrenmek ile, temelde gördüğünüz tüm yazılı materyallerde okumayı yeni sökmüş bir çocuğun hevesi ve heyecanını tekrar yaşadığınızı hissedebilirsiniz.

        Yeni rakamlar ve harflerin görsel çözümleme yeteneğimizi olumlu yönde etkileyeceği kesin. Hali hazırda bulunduğumuz yaşımıza gelene kadar yaptığımız tüm çalışmalardan elde etmiş olduğumuz kas gücü, bu yeni rüzgar karşısında bir kez daha eğlenmeye başlayacak orası kesin.

        Ortak dil, uluslar arası uzay istasyonu, ileri matematik adına geçerli tüm semboller, beraber yaşadığımız yeryüzünde bir parçamızı ifade ediyor. Ama diğerlerine de ihtiyacımız var. Ölmüş olan dillerin konuşulduğu topraklardaki kayıp anlayışa ulaşamayacak olmak bizi bir daha düşünmeye sevk etmeli.


Kullanılan görseller: 0,1,


Kaynaklar:
nature

15 Ekim 2021 Cuma

Hayalin Gerçek Mesafesi


        Bütün planlar gerçekçi bir hayalin yansımasıdır. Ulaşılabilirlikleri ise mesafeleri ile orantılıdır. Sonuç odağından ayrılmayan bir çift göz, ancak tek düze bir tada ulaşabilir.

        Gerçeklik çizgisi ile hayalin uçurumu, tanım gereği dans eden bir teraziden farksızdır. Denge konumunu ne arzu etmeyen vardır, nede ulaşabilen. Öte yandan bu ikilinin en büyük benzetimi ışık oyunları ile anlaşılır. Işık kaynağı, kontrol yüzeyi ve gölgeyi oluşturan siz. Işık kaynağı hayallerinize denk gelirken, kontrol yüzeyi ise gerçekliği temsil eder. Siz hayallerinize ne kadar yakın durursanız gerçeklikte belli belirsiz bir gölgeye sahip olursunuz, gerçekliğe ne kadar yakın durursanız son derece keskin hatlarınız aşikar olur. Durumun yapısı gereği ışığa yaklaştıkça yüzeyde kapladığınız alan artarken keskinliğiniz azalır. İşte tamda bu noktada hayallerine fazla tutunan insanlar yüzeyde belkide fark edilemeyecek kadar silik ve içinde olduğunuzu anlamayacağınız kadar büyük bir varlığa sahip olmakla gerçekliğe etki edemezler. Diğer taraftan yüzeye fazla yakın olmak olası diğer tüm senaryolardan habersiz; tekil yüksek bir odak ve eritici uzmanlığın körlüğünde keskin hatları ile korunan kaleye namzettir.

        Hayale dokunacak ve kaplarcasına kadar yakın olmak; aynı hayali görenlerce gerçekliğin, sizin ışık geçirgenliğiniz nispetinde tekrar renk alması ile sonuçlanır. Verimlilik ilkelerinin gölgesinde, aynı zamanda ısı kaynağı olarakda değerlendirebileceğimiz bu ışık kaynaklarına uzun süre yakın bulunmak pek mümkün değildir. Belkide bu yüzdendir ki aynı hayalin etrafında pervaneler misali dönerler ve yanarlarda yinede ışık kaynağından bir şey eksiltmezler...

        Bu bağlamda iki sınırda da at koşturmanın heycanı ile gezilmez ise yolda; ne önemi ve sınırın ha bu ucunda, ha şu ucunda...



Kullanılan görseller: 0,1,

8 Ekim 2021 Cuma

Sesimi Duy En Derinden

        Beste ve güfte yan yana duran iki dikkate değer temel. Fakat aklı kurcalayan duydukları değil de duyurdukları olsaydı nasıl olurdu diye düşünmeden edemiyorum.

        Ses kayıt cihazlarının ulaşabilirliği yadsınamaz bir gerçek. Dolayısı ile ister video eşliğinde isterse sadece ses kaydınızla ilk karşılaşma anınızı hatırlamanız oldukça önemli. Zira bu karşılaşma yaşanılmaya değer bir kareyi beraberinde getiriyor. Yeryüzünde bir benzerinize rastlama ihtimaliniz oldukça düşük. Benzer derken fiziksel veya fikir yansımalarından bahsetmiyorum. Bu başka bir yazının konusu. Ses suretiniz ile ilk karşılaşmanız oldukça derinden olan bir bağın kopuşunun çığlığıyla eşdeğer. Ömrünüz boyunca sürekli ve en derinden duyduğunuz bu ses buketlerini dışarıda gördüğünüz an; kendimize yabancılaşmamızın başlangıcı olarak kabul görebilir.

        Nihayetinde dinlemiş olduğumuz eserlerin ezgisel bütünlüğünün bir kez daha deneyimlemeye açık olduğuna inanıyorum. Dudağın(Ses teli) sahibi söylerken güftesini, kendisinin duyduğu gibi dinlemek isterdim. Zira ses içeriden her daim daha iyi gelir. Sözler düşüncelerle her an sahibi ile uyum içerisindedir. Fakat dudaklar arasından uzaklaştığı her an etkisi azalır, keşfi uzaklaşır.


        Şimdi okuduğumuz şiirler, kitaplar veya eşlik ettiğimiz şarkılar en iyi içtenlikle anlaşılabilir. Değer verdiğimiz eserler; değil kendilerini duymayı, görmediğimiz halde kıymetliler seviyesindeyse bu ancak derinden duymamızla mümkün olmuştur. Fakat marifet konusunda hala kararsızım.

Duymak mı elzem en derinden, söylemek mi;
Yoksa yazmak mı habersiz diğer her birinden
Duymaksızın tüm uyarıları yola mı çıkmalı
Ya da duymayacak kadar yoldan mı uzaklaşmalı
Kaybolma telaşı ile derinlere mi dalmalı
Veya derinlerde kaybetmeli mi her şeyi

        Sonuç ne öyle ise. En nadir örtüler altında sakladığımız sırlarımızın dışarı çıkması korkusu da ancak bu şekilde açıklanabilir sanırım. Kendimizde dahi dillendirdiğimiz iç sesimizi duyabilecek bir kulak yokken; nasıl olurda sırlar aşikar olabilir.


Kullanılan görseller: 0,1,

1 Ekim 2021 Cuma

Kum Tanesinin İzinde


        Baharat arastası; sadeliğin peşine düştüğüm ve yıllar önce kaldığım şehirde denk gelmişti yol üstüme. Pek tabi yol değişikliği denemesi, bu sonuca eriştirmişti beni. Lakin bu karşılaşma talebinde ötesinde yer aldı. Zira iki arasta yan yanaydı. Diğeri sakatat diye tabir edilen yoğun ve saklama koşulları iyi olmadığı takdirde görece rahatsız edici bir kokuya sebebiyet veren kendine has alacısı olan bir arastaydı. Giriş öyle gözükünce insan yeni yollar deneme ihtiyacı duymuyordu çoğu zaman.

        Siyah ve beyaz yan yana geldiğinde ne kadar belli ederlerse aradaki çizgiyi öyleydi bu içinde olduğum manzarada yer alan esrarengiz keskinlik. Fakat gün öylece bitmedi. Sakatat arastasının bitiminde baharat bölümü başlayınca zıtlık aşikar oldu. Kokular dem aldı biri diğerini yüceltti kaldı.

        Bu olaydan yıllar sonra düşünceleri frenleyip de tek bir konu üzerinde ileri veya geri gitmeksizin yükselebilmek adına bu tekniği kullanır oldum. Çöldeki vaha, yolcuya nasıl keskin görünürse bende o keskinliği elde edebilmek için kumu kullanır oldum. Kumların gizemi bütünlüklerinden gelir. Son derece ufak taneler yılların verdiği yük altında aşınmış tüm birikimlerinden arınmışlığın simgesi niteliğindedir. Günlerin rüzgar vasıtası ile süre gelen yolculukları sonucunda oluşturdukları tepeler yükseklik bakımından haritalanamaz bir coğrafya meydana getirir. Öyle ki aynı dinginliğe sahip deniz bile benzer etkiyi sağlayamaz. Zira rüzgar anlık olarak suyun üzerinde dansını gözler önüne serer, çarşaf etkisindeyken de ışıkla beraber renk değişimleri derinliğinde düşüncelere sevk eder ve pek tabii ufuk çizgisinin uzaklığı derinliğin etkisini arttırır.

        Kumun diğer bir hatırası ise ikilemdir. Yılların yıpratışı ile tane olmaya ulaşılan yolculuğunu, yine yıllar önce insanların süre sınırlarını belirlerken yardımcı oluşu izledi. Haritalanamaz coğrafyasında başkaca tanelerden ilham alınmasını, sadeliğinin de katkısıyla sağlamış oldu. Saat kavramını tekrar tasarladı ve zıtlığın timsali hacimce iki büyük parçanın incecik bağlantı noktasıyla vakti ölçtü.

        Bağlantı noktalarının keşfi uçsuz bucaksız kumların hayali ile daha mümkün gibi gelmiştir. Üstelik bu kum okyanusuna yeterince yukarıdan veya uzaktan bakarsanız sizin varlığınızın da kaybolduğu rahatlıkla hissetmiş olacaksınız.



        İstediğiniz sonuç çölü mü geçmek, bir gece daha hayatta kalabilmeniz için kayıt noktası olan vahalara mı ulaşmak bilmiyorum... Fakat çölü ve iklimini her aklıma getirdiğimde Shokugeki no Soma[食戟のソーマ(Soma'nın Yemek Savaşı)] adlı animeden bir ekran görüntüsü gelir. Bu ekran görüntüsü ise beni sonuca ulaştırmayı amaçlayan başka bir etkendir. Sanırım bu sahne 4. sezon 11. bölümde yer alıyordu.

"İlerlemeye devam eden başkaları da var..."

        Ancak en başa dönersek yıllar önceki deneyimin son halkası başkaca bir boyuttu. Zira içinde yürüdüğüm yapının giriş ve çıkış bölümleri sakatat orta bölümleri ise baharat üzerine bir yerleşim düzeneği sergiliyordu. Çölün ortasında bir vaha fakat ilerlemek ve tekrar çöle girmeniz gerektiğini unutmamanız gereken bir yer. Dışarıdan bakıldığında asla gözükmeyen vahanın varlığına şahitlik etmem, sadece o çöle girme cesaretini göstermemle mümkün olmuştu. Yıllar önce, yıllardır kullandığım yolu değiştirmemle bu yazının sonuna gelmiş olduk...

Kullanılan görseller: 0,1,

24 Eylül 2021 Cuma

Sessiz Bahar


        Bahçede yer alan taşlar süpürgede yer alan her çalı tanesini iğne sanırlar da, kendilerini de plak olmadan önceki son hal bilirler. Süpürge zemine her dokunduğunda havadisleri anlatır kendince, kimlerin gelip geçtiğini, ölçeklerini... Kayıtlarını tutmuştur ayak altındaki bu taş parçası.

        Duymak, istemek ihtiyacında değildir. İletimin gerçekleştiğini ifadesidir o kadar. İletilen, anlaşılmışsa dinlendi demek mümkündür. İnsan dinlemek adına her daim müsait olamıyor, fakat duyuyor. Çok uzun zamandır insanlık üretim esaslarını oluşturup aktarılması için kayıtlar almakta. Peki dinlemek adına duymanın gerek olmadığı bu zamanda neden duymak fiilinde takılıp kalıyoruz.

        İlkokul yıllarımda denk gelmiş olduğum Rachel Carson'ın Sessiz Bahar adlı eserinden bir pasaj beni bambaşka diyarlar ulaştırmıştı, kuş cıvıltılarının artık duyulmadığı baharlardan söz ediliyordu. Doğa diye yanıp tutuşurken gecikmiş olan tüm işler bir kez daha ertelenmeye muhtaçtı. Zira temel ihtiyaçlardan birkaçı gün geçtikçe tehlikeye girerken eğlenmeye ve sadece duymaya meyilli toplumların yok olması sadece dinlememeye olan gayretlerine bağlıydı. Yaşadığı çağda değil kendini dinleyecek insanları; sesini duyuracak insansıları bile bulamayan bir çok insan kaleme ve kağıda başvurdu. Şimdi duymak üzerine eğilim göstermeyen binalar içinde dinlenmekteler, tabelalarında ise kütüphane yazıyor.

Dinliyorum alemi, içindekiler sessiz
Duyuyorum belli belirsiz tek bir akis
Sarıyor semayı tüm renkleriyle eşsiz
Beklenen, dinleyen ve dinleten varis

Kullanılan görseller: 0,

17 Eylül 2021 Cuma

Hikaye 3 İstenmeyen Kitap


        Beyhude çabalarının sonucunda, dinlenmek adına zorunlu olarak yaptığı bu tren yolculuğu; vagon koridorundaki tüm yolculardan bir anı saklarmışçasına kirlenmiş olan halıyı görmesi ile beklentisini karşılayamayacağını hissettirdi. Kötü başlayan karşılaşmaların iyi gitme oranlarını düşünmek, ortamı iyileştirmiyordu. Boş ve düşüncelerden uzak bir kabin arayışında ilerlerken, alıcısı olmadığı ürüne bakarcasına gözü diğer dolu kabinlere kayıyordu. Bir öncekinden daha uzun süre baka kaldığı sıradaki kabin, bir aileyi barındırmanın yanında küçük bir çocuğa kitap okunarak uyutulma sahnesini canlandırıyordu. Bu manzara pek tabi hoşa gidecek gibi dursa da; gördüğü kitap şelalelerin akmasını durdurdu, ağaçları ahenkli dansını kesti ve o manzara içerisinde yer alan tüm hayvanların hayat enerjisini çaldı. Daha önceki kabinlere ayırdığı süreden belki bir kaç saniye fazla harcamasının da etkisi ile kitabın varlığı birleşince 'vakit kaybı' kelimeleri ağzından sessizce döküldü verdi...

        Tek boş kabin karanlık manzaralı kabinin yanında yer alıyordu. 'Ne olabilirdi, böyle bir manzaraya denk gelme ihtimalim ne olabilirdi!' fısıltı ile nefretini dile getirmeden edemedi. Karanlığı da dengelemek adına kabinin ışığını söndürdü. Düşüncelerden uzak olma ihtimali artık yoktu. Saatler sonra çocuk uyandı, ve sanki tekrar dinlenmeye veya okumaya değermiş gibi bir kez daha kitabın okunmasını istedi. Seslerin bu kadar kolay duyulabilmesi oldukça dikkat çekiciydi. Üstelik ters tarafa oturmuş olduğunu yeni fark etti, geçmişten arta kalan sahnelerin camdaki yansımasına takılmış gözleri, öfkesinin parıltısını gördüğünde kapanıverdi. Kitap tekrar okunmaya başladı ve gözler eskisinden daha çok parlayarak açıldı.

        -İki karınca büyük topluluklarından ayrılmak üzere karar verdiler. Uzun yolculukları için gerekli olan yiyecek ve içecekleri yanlarına aldılar ve pek tabi yola koyuldular. Koloni içinde hepsinin kendine ait olan bir ismi vardı elbet fakat gelişmiş toplulukları bir birlerinin sayısal olarak isimlendirmenin işleri hızlandıracağını düşünmüştü. İki karıncadan yolculuk fikrini ilk ortaya koyanın temsili adı 7856'ydı, diğeri ise 7823. Yolculuğun ana fikri yeni ufuklar keşfetmekti. Bağlı oldukları topraklardan daha uzak bir yerlere varmak. Toplum kavramını yokluğuyla anlamak istediler. Karar yine toplumun verdiği bir seçenekti. Dileyen her karınca bir kez olsun yolculuğa çıkma özgürlüğüne sahip olmalıydı. Bu deneyim toplum bilincinin güçlenmesini sağlayacak, yeni kültürlerin keşfini ve pek tabii yararlı bilgilerin girişinin en büyük temellerini atacaktı.

        Bölündü hikaye ardından çocuk sordu annesine 'Bizde böyle bir yolculuğa çıktı, öyle değil mi?' diye. Anne tebessümle yetindi, gözleri ise başka bir şeyler anlatıyordu besbelli ve hikaye devam etti...



        -Yolculuğun başlayışından 7 adım sonrası gergedan böceği gözükmüştü ufukta, büyüklük farkı ilk izlenim için etkileyici düşüncelere ev sahipliği yapmıştı. Oysa son derece kibarda kendisi. En yakın su kaynağı hakkında bilgi verdi onlara, yakınlarında yer alan geyik böceği için dikkatli olmalarını öğütledi. Zira kendisi pek misafirperver değildi. Su ihtiyaçlarını karşılamak adına döndüler büyük gölün olduğu yöne yol boyunca sessizliğini koruyan 7856 ürperdi birden bire...

        Hikayeyi büyük bir gürültü kesmişti, gök gürültüsü olamayacak kadar küçük bir patırtı tüm yolcuları merak pınarından içmeye davet edecek kadar büyük bir şenlik çağrısı... Neden sonra vagon görevlisi yük bölümünde bir aksaklık olduğu, ancak her hangi bir sorunun olmadığını bildirerek tüm kabinleri dolaşmaya başlamıştı. Karanlık kabin uyku işareti olduğundan hiç uğramadı. İçeriden de tepki gelmedi. Oysa içeride bambaşka bir alem haftaların baskısını camdan dışarıya atmakla meşguldü. Tren, film makarasından farksız oynatıyordu eserini yolcularına; ufuk çizgisi perdenin kapanmak üzere olduğunu bildiriyordu adeta.

        Karanlık kabinde bavulunu açıp yanına aldıklarına bakmakla hüzünlendi yine. Karıncanın hikayesi pek iç açıcı değildi, zorla yazılmış bir eser havası vardı üzerinde. Çok satanlarda kitabın adının geçmesi çok daha ilgi uyandırıcıydı. Kapak tasarımı, baskı kalitesi ve seçilen renkler; hiç biri kitabı tercih etmek için bir gerekçe olamazdı. Çocuklar için yazılmış bir hikaye nasıl çok daha yararlı bilgiler barındıran sözlük, ansiklopedi gibi eserlerden ön planda olabilirdi. Hikaye eşliğinde saatlerdir bu girdapta debelenip durdu. Denizin en büyük hazinesi için çıktığı bu yolculuk, şimdi bu kitapla girdaba sürüklendiği hissi ile sonlanmıştı. Yayın evinin üzerinde oluşturduğu baskı olmasa kendince büyük eksikleri olan bu hikayeyi asla onlara teslim etmezdi... Kitaptan kaçarken tüm yolculuk boyunca zorunlu olarak dinlemesi ilginç bir tesadüf olmuştu. Kitabı yazmak için fikri veren Italo olmuştu. Ona teşekkür fırsatı bulamamıştı onun yerine hikayenin sonunda kendisinin adının geçtiği bir kaç cümleye yer vermekle yetindi. Bavulun içini kabinin en karanlık noktası olarak düşünmeye başladı. Orda tam 7 tane taslak bitirilmeyi bekliyordu ve bir sonraki baskı çok yakındı...


Kullanılan görseller: 0,1,

10 Eylül 2021 Cuma

Görselleştirmede İnsan Faktörü


        Bambaşka köşelerde, yitip gitmeye adanmış ömürlerin esintisinde kaybolmak üzere adanmış yaşamlar görüyorum ve pek tabii bu rüzgarda yelken açmak isteyen insanlara denk geliyorum...

        Şahitlik ettiğimiz her kare akarken zamanın izinde, kayda değer çok az resim saklanır zihinde. Çok daha azı anlatılmaya değerken, bir kısmı tekrar edilebilme mertebesine yükseldi. Sanat tanımının içinden veya dışından her karşılaştığım görselde etkileşim içinde olduğum yegane imge tecrübedir. Bu durum ressamın fırça darbelerinin esrarından ve ahenginden ziyade, anlatılmak istenen değere ulaşmak adına kullanılan eşya, duygu veya manzara bütünüdür. Aynı şekilde bir fotoğrafçının yakaladığı anın keskinliği, açısı veya gün ışığının saatlik temaşası değil bizzat kare içerisinde yer alan zamanın tecrübe adı altında nakşettiği çizgilerdir.

        Gözlemlemek istediğimiz her olay, deneyim peşinde olduğumuzun birer kanıtı niteliğinde. Hal böyleyken bireysel deneyimin etkileyiciliğini arttırmak arayışını üst başlıklarda yerini alıyor. Kendi hatıra defterimizi oluştururken keyfin doruğa çıktığı her anın, yalnız olmamamız ile ilintili oluşu veya çok daha büyük bir topluluğun eseri ile yalnız oluşumuz olması tesadüf olmaz. Muhabbeti hoş bir grupla tatil çatısı altında vakit geçirmek, tek başına bir müze gezerken karşınızda durduğunuz eserin sahibi ile anlaşmaya çalışmak, belki binlerce insanın yapımında çalıştığı devasa yapıların yanında dururkenki manidar etkileşim ve henüz hasat edilmemiş dönümlerce ekili arazinin içinde ya da görselinin karşısında durmak. İşlenmiş toprak parçası, tarlaların yoğun olarak muhteviyatına katkı sağlamış olduğu görsellere her baktığımda bunu hissederim. Düzeni, güneşi üzerine doğurmadan erken vakitli işe gidişin hikayesini görürüm o tarlalarda. Beton orman denen diyarda da aynı sahne yılın her günü işlenir oysa. Pek tabi şehir yenilenir, düzenin büyük kısmını bu sefer toprağın altı gizler. Zira şehir sakinlerinin refahı düzen içerisinde yer alan alt yapı oluşumundan geçer. Caddelere yeterince uzaktan bakarsanız, ışıl ışıl ejderhaları görebilirsiniz, biri kırmızı diğer alacalı sarı ve beyaz renkte... Şehrin bu esrarengiz güzelliği gece, doğanın güzelliği ise gündüz ortaya çıkmayı yeğler. Doğadan uzaklaşan insan güzelliği ancak gecede bulabilmişken koptuğu diyar, çalıştığı esnada bu güzelliği kendine vermeye tercih eder. Belki de sırf bu yüzden şehir insanı belirli bir süre sonra şehrin güzelliğini göremez olur.


        Dile getirilmemiş zaman dilimlerinde de güzellikler yok değildir. Şehir gündüz tüm ihtişamı ile ortadadır, Devasa ve işlevsel bir çok yapı gözler önüne serilir. Yaşamın kolaylığı içinde kaybolmanız için her şey düşünülmüştür. Fakat çalışan insanlar şehrin zemininde, yaşadıkları yerden çalışacakları yere olan yolculuklarında görece bu görkemi hissetmek adına haklı olarak zaman ayıramıyorlar. Diğer durumda ise toprak gece orkestrasını başlatır, kimi zaman ahenktar bir şarkı titrer kulaklarınızda kimi zaman rüzgarın sesi... Tüm duyularınızı hedef almış bir savaş alanıdır artık o toprak parçası. Zira ufuktan getirir en güzel kokuları burnunuza ve yine o ufuk çizgisinden yukarısı sunar en güzel gösteriyi zamanın her anında. Parmaklarınız arasında hissedersiniz başakların masajını.

        Nihayetinde iş eseri beğenmek, yorumlamak veya benzerini ve hatta daha iyisini yapmaktan ziyade; eserin sahibini merak etmekten öteye gitmiyor...


Kullanılan görseller: 0,1,

3 Eylül 2021 Cuma

MEWTWO


        Böyle buyurmuştu Mewtwo; "Hangi şartlarda doğduğunun bir önemi olmadığını anladım. Kim olduğunu, hayatta yaptığın işler belirler. - Mewtwo"

        Doktor Fuji, kızı Amber'i kaybetmiş acılı bir babadır. Kızını bir kez daha görmek istemektedir. Bunun üzerinde çalışmaları bulunmaktadır. Roket takımının lideri ise Mew adlı pokemonun klonlanmasına yardım etmesi halinde kendisine maddi yardımda bulunulacağı vaadeder. Guayana adlı ormandaki aramalar sonucunda Mew'e ulaşılamaz fakat kendisine ait fosilleşmiş kirpiklerine ulaşılır. Sürecin istenilen şekilde gerçekleşmesi ile Mewtwo elde edilir. Mewtwo'nun oluşumundan sonra kendisinin yine kendi varlığını sorguladığı sahneler ise, görece çocuklara yönelik bir eserde oldukça ilgi uyandırıcı sahnelerdendir. -Ben neyim? kimim? Neden buradayım? Dünyadaki yerim ne?- Sadece bir klon olduğunu öğrenmesi ile öfkesini laboratuardan çıkarıyor. Roket takımı lideri Giovanni ile kısa süreli bir iş ortaklığı yürütse de hayata karşı sorgulamaları bu yoldan ayrılması ile sonuçlanıyor. Daha sonra en güçlü pokemon eğitmenlerine davetiye göndererek daha büyük bir plana başlamış oluyor... Hikayenin bir kısmına buradan ulaşabilirsiniz.



        Neden buradayım tarzı sorgulayıcı soruların, ben neyim başlığından hareketle süre gelen soru işaretleri; diğer pokemonların ve pek tabii Mew'in de nasıl bu gezegende var olduğunun ifadesi şeklindedir. Serinin ilerleyen sezon ve bölümlerinde Arceus(şu anlık zaman, uzay, yeryüzü ve denizleri kontrol eden pokemonları doğurduğu iddia edilen pokemon; bu hikayenin devamında yeryüzüne mew gönderilir, geriye kalan tüm pokemonlar ondan türerler.) ve bir takım farklı pokemonlara öncelik verilerek o onun ortaya çıkmasına yardımcı oldu şeklinde süregelen bir ağaç sistemi olsa da, aslına bakarsanız kim asıl ata pokemon henüz kesin değil. Zira ticari kazanç süresi devam eden bir karmaşayı sonlandıracak tarzda uç noktaların kesinleştirilmesi kaliteyi arttırdığı gibi macerayı sonlandıracaktır.

        Bu bağlamda çok geç(gerçekten trajikomik derecesinde) fark etmiş olduğum belki de üzerine düşünmediğim dönem aralığının uzunluğundan benim için böyle bir etki oluştu. Evet. İsimlendirmede yer alan "2" takısını (Mew-Two) fark etmem ile beynimin içinde yıldırımlar ufak bir görsel şölen düzenledi. Ülkelere göre isimlendirme farklılıklarını göze aldığımızda dahi (Japonca isim ミュウツー [myuutsū]) bu sonuca bu kadar geç ulaşmanın hüznü ve varılan sonucun bilimsel ifadesi birbirini nötrlemeye yaklaştı. Yeni üretilen bir ürüne isim vermenin en kolay ve takip edilesi yolu; temel alınacak ismin sonuna sıralamayı apaçık belli edebilecek numaralar yerleştirmekti. Kaldı ki seri içerisinde Pokedex adlı kütüphane cihazında keşfedilmiş tüm pokemonlar adının karşılığında numaralar verilmişti.



        Tüm bu isimlendirmeler Pokemon içerisinde sürekli gözler önüne dökülüyor. Son derece açık bir amaç güdülmüş olmalı. Oyunu oynayacak tüm kullanıcılar içerisinde çocukların ezber yeteneğini alaya alır derecesinde isimlendirme tercih edilmiş. Kelebek tipli olana, kelebek kelimesini andıran sözcükler bulalım. Psişik yetenekleri olanlara sırasıyla Abra, Kadabra ve Alakazam diyelim... Örnekleri arttırmak yerine buraya listeyi bırakıyorum. Böylece ülke dışı(Japonya) isimlendirmelerin gerçek dünya benzerliklerini görebilirsiniz. Şeklinde süre gelen isimlendirme sayesinde belki de bu kadar gelişmiş seviyede büyük bir müşteri kitlesine sahip oldu. Bense yıllar sonra bu sadeliği fark edebildim...

Kullanılan görseller: 0,1,2,


Kaynaklar:
https://bulbagarden.net/

27 Ağustos 2021 Cuma

Oyunlarda Zeka Arayışı



        Bilgisayara ihtiyaç duyan oyunların(video oyunları) büyük çoğunluğunun gereksinimlerinde yer alan donanımsal yeterlilik listesi içerisinde zeka faktörü bulunmaz. Bu demek değildir ki oyun muhteviyatı zeka pırıltısı içermesin... Ancak yaşadığımız dönemde yeniye olan açlık her alanda kendini gösterdiği gibi, uzun yıllardır oyun sektöründe de kendini göstermeye devam ediyor. Yeni bir oyun çıktığında, genelde sahip olduğunuz donanım, oyunu en yüksek görsel kalitede oynamanıza müsaade etmiyor ve pek çoğu daha fazla zekaya sahip olmanızı beklemiyor.

        Gezegen üzerinde bilgisayar oyunlarına erişim, geçmişte fiziksel kopya olarak yaygınlığını korurdu. Teknoloji gelişirken ucuzladı, oyunlarında depolama alanlarına olan açlığı arttı. Bu yüzden fiziksel kopyalar en azından bilgisayar tarafında(sadece oyun için geliştirilmiş özel donanımlar, fiziksel kopya ticaretinin en büyük destekçisi) etkinliğini yitirdi. Hatta son dönemlerinde yeni aldığınız bir oyun, o günün akşamında gelen güncellemeye ile fiziksel kopyanın esprisini yitirmesine sebep oldu. En son çıkmış olan konsollar dahi artık fiziksel kopyaları okuyabileceği eski teknoloji yuvalarının bir kısmına veda etti.

        Bu bağlamda dijital kopya sağlayıcıları kendi aralarında kartlarını dağıttı...  Bunlar arasında uzun süredir liderliğini koruyan "steam" müşterilerinin bir kısmını "epic games" adlı başka bir platformla paylaşmaya devam ediyor. Epic games her ne kadar launcher(başlatıcı)kısmında çuvallasa da, taşıma suyu(çuvalla para saçma) ile değirmen döndürmekten öte bir hedefe doğru emin adımlarla ilerliyor. Son dönemde oyun üretici camiasının haberlerinde sıklıkla yer alan işbirliği ve satın alma başlıkları her geçen gün artıyor. Bir oyunu yapmak için ihtiyaç duyacağınız programları(Unreal Engine, Quixel ailesi...) yavaş yavaş satın alıyor. Mevcut üreticilerin gezindiği portfolio platformlarını(Artstation, sketchfab) da satın almaya devam ediyor. Paranın ilgisini çekmediğini söyleyen, ve Blender vakfının başkanı olan Ton Roosendaal nun elindeki programı alamadığından(belki böyle bir teklif sunulmamışta olabilir) sadece en büyük bağışçılarından biri olabildi. Bildiğim kadarı ile hala ses tarafında bir satın alma gerçekleştirmedi. Ama piyasada bağışla ilerlemeye çalışan küçük üreticilere bile para saçıyor.

        Yazılanlar ekseninde düşünüldüğü zaman tüm bu firmaların gelir kapısı oyunlardan ziyade, oyun içinde satışa sundukları kozmetik(sadece görünüş farklılıkları sunan) ürünlerden ibaret. Bu oyunlar genelde rekabetçi sınıfına ait oyunlar olduklarından zeka izleri taktiksel hareket ve şans faktörleri ile eşlenik olarak ilerliyor. Aslına bakarsanız yoğun olarak çalışılması veya bol örnek çözülmesi olarak adlandırılan dizini takip ettiğinizde başarı yüzdeniz artıyor. Yani ne kadar çok oynarsanız harita üzerindeki noktalara, oyuncuların karakteristik özelliklerine veya oyun içi araçlara olan hakimiyetiz artıyor. Ancak şans faktörü bu oyunlarda azımsanmayacak kadar fazla ve sadece rekabet ateşi ile yanan gözlere batmayacak kadar gizli. Şans faktörü temel olarak olasılık teorileri ile mantık çerçevesinde yönlendirilebilir genel bir başlık. Faktör detayında açık bilgili olup olmaması ile alakalı bir takım gizemler barındırıyor. Kart oyunları genelinde rakibinizin elindeki kartları o göstermeden göremezsiniz. Bu durumu kapalı bilgi içeren bir oyunda olduğunuzun göstergesidir. Fakat satranç tipi tahta oyunları oynarken genelinde açık bilgili oyunların başındasınız demektir. Bu durum şans faktörünün oldukça az olduğu olarak nitelendirilebilir.

        Paraya olan açlık firmaların çoğunu kör ederken, kozmetik ürünleri peşinde koşan bir grup koyunu gütme tutkunu olmalarını sağladı. Kimi firmalar beklenmeyen bir şekilde rekabetçi oyunlarda dinamikleri değiştirdi ve gerçekçiliği yakalayabilmek adına, oyuncuların hareketsiz varlıklarla etkileşimini arttırmaya odaklandı. Böylece saha için taktiksel üstünlük yani düşüne bilme yeteneği biraz daha önem kazandı.



        Steam, belirli aralıklarla kullanıcılarından isteğe bağlı olarak bir anket doldurmalarını istiyor. Bu sonuçları incelediğimizde ise kullanıcıların donanımlarının yüzdelik değer olarak karşılıklarını ve bir önceki aya göre değişimleri görmek mümkün. Fakat unutulmaması gereken şey anketin isteğe bağlı olduğu dolayısı ile çıkarımda bulunmak biraz daha bilgi paylaşımına açık olan insanlar gözünden olacaktır. Aslına bakarsanız oyun oynamak için dahi bu platforma girebilecek yeterliliğe sahip olan insanların çoğu en üst görsel kaliteyi alabilecek donanıma sahip değil. Pek tabii bu grubun azımsanmayacak kısmı belki bu arayışta bile değil. Zira bu büyük topluluğun zevkleri de oldukça çeşitli, kimi strateji tabanlı oyunları seviyor, gibi nostaljik görünen eski imzalara sahip oyunları. Ancak steam üzerinde görece anlık olarak takip edebileceğiniz en çok oynananlar ilk 100 listesi mevcut. Açıkça görünen o ki ilk on; rekabetçi oyunların hükümranlığında karanlığa gömülmüş vaziyette.



        Zeka, yargılama ve sonuç çıkarma yeteneğimize verdiğimiz tanımsal kavramın karşılığı. Düşünme ve akıl yürütme olmaksızın oynanan oyunlar yok değil fakat oldukça az. Ezber isteyen oyunlarda bu gruba yakın olsalar da ek yeteneklere ihtiyaç duymaları onları gereksizler grubundan çıkarıyor. Tüm bunların yanında zekanın peşinde arayış oldukça sade... Gereken tek şey düşünmek. İstenilen sonuca ulaştıracak bir veya birden fazla yolu bulmak gerekirse de motor yeteneklerimizle o noktaya varmaktır. İleri görüş yeteneği genelde rengin diğer bir renge atladığı şölen oyunlarından ziyade daha sade oyunlarda kendini gösteriyor. Strateji oyunu diye adlandırılan çoğu bilgisayar oyunu, göz yormayan renklerle size bir dünya haritası üzerinde ordularınızın yönetilmesi için zaman tanıyor. Bundan da ötesi diplomasi yeteneğinizin kullanıldığı artık ordu yönetmediğiniz bizzat kağıt işleri ile uğraştığınız oyunlarda mevcut.

        Sonuç sadelik arayışı bizi yine o ahşap yüzeye götürüyor. Medieval Total War I adlı oyunda dünya haritasının bir bölümü kağıt bir parşömen üzerinde ahşap masada sergilenir ve kararlarınızı bu ekran üzerinde alırdınız. Dilerseniz ordularınızı da yönetebilirdiniz. Zekanın ihtiyaç gösterdiği çoğu oyun değişim göstermemek de diretiyor. Haklı olmaları ayrı fakat üstün donanımlara ihtiyaç duymamaları hep ilgimi çekmiştir. İnsanlığı bir adım daha ileri götüren zeka faktörü, bilgisayar oyunlarında bir görünüp bir kaybolurken; sade görünümlü masa oyunları ki burada asıl bahsettiğim igo(go/baduk/weiqi)'dur, tüm ihtişamıyla asırlardır aramızda yer alıyor. Bu tip oyunları bilgisayar veya telefon üzerinden diğer insanlar ile oynamak için ileri seviye donanımlara ihtiyacımız yok. Fakat oyunu bilgisayara karşı oynamak isterseniz, rakibinizin hamlelerini hesaplayacak bilgisayar eğer cihazınıza sunucu yoluyla bağlanmıyorsa aynı keyfi almanız mümkün; ancak zıttı konumda cihaz gücünüz diğer tüm görsel manada üstün oyunları en iyi kalitede oynatmayı başarabilse de sizin için iyi bir rakip olmayı başaramayabilir. Alphago adlı yazımızda da belirttiğimiz gibi 2016 yılına kadar zinde olan bu oyun artık hakimiyetini eskisi kadar geniş topraklarda sürdüremiyor. Kurallar son derece basit, renkler harici oyun taşlarını benzersiz kılan herhangi bir ayrıcalık yok. Tahtası da sadece çizgilerden oluşan bir sahne. Diğer tüm görsel oyunlara zeka yönüyle kafa tutuyor.

        Total War: Shogun 2 adlı strateji oyununda yer alan yükleme ekranlarında tarih sahnesinde yer alan kişilerden ve ya kitaplardan cümlelere yer verilir. Bunlardan biri şöyleydi; "Stratejideki en önemli şey, düşmanın kendisine fayda sağlayacak hareketlerini önlemek ve faydasız hareketlerine izin vermektir. [Miyamoto Musaşi nin (1584-1645) beş yüzük kitabı adlı eserinden alıntı.]"

        Bu söz bana her daim oyunun temel mantığını hatırlatır. Ezici üstünlük sürekli alınası bir zevk tipi değildir. Mücadele olmayan oyunlar, tanım gereği "oyun" sınıfına dahil edilmezler. Ancak zekanın yeterince uğrak vermediği bir mücadele, boşa zaman israfı değil midir? Bizi tahta üzerinde ezici üstünlükle yenecek bilgisayarlardan ziyade hatalar yapacak, oyun süresi boyunca mücadele ruhuna uygun şekilde sonuç için tahmin değerlerini yarı yarıya bandında tutabilecek daha zeki programlara ihtiyacımız var... İnsan olmak da bunu gerektirmez mi?


Kullanılan görseller: 0,1,2,

20 Ağustos 2021 Cuma

Uzaylı Kusmuğu Kıvamı


        Betimleme gayretinde bulunduğumuz her manzara, kelimelere ne kadar ihtiyacımız olduğunu hatırlatmaktan öteye gitmiyor. Hikayemiz serüvenin sadece küçük bir kısmına ışık tutarken, önümüzde şekil yönünden benzersiz bir tabak sergileniyor.

        Yemek tüketim sürecine verilen değer kadar diğer tüm tüketim ürünlerine aynı hassasiyeti göstermeye çalışırken, kullandığın en nadir tanımlama "Uzaylı Kusmuğu" dur. Renk, doku, koku, kıvam vb. bir çok yapıya uyum sağlayan kelime grubu çoğu zaman kullanmadığım bir yapı olsa da durumu açıklamak için başka kelime bulamadığım anlarda imdadıma yetişir. Uzaylı varlığı ve tanımının saçmalığı arasında yer alan oynak ibrenin komedisi dışında, çoğu insan için ilgi uyandırıcı olmayan; katı sıvı karışımını simgeleyen kusmuk kavramının birleşmesi ile daha çok kötü bir yorumu simgelediğine inanılabilir. Sıklıkla renk için kullanılması ise renkler topluluğunun isimlendirilmesindeki ahenksel kalabalıktır.

        Kusma işleminin gerçekleşmesinde olasılığın bir kısmı, zararlı etkenler ve zehirlenmelerden uzaklaşma amacı güdüldüğü yaklaşımının olumlamaya daha yakınmışız gibi hissettirse de; parıltılar saçan gökkuşağından daha detaylı bahsetmek istemiyorum. Ancak uzaylı tanımı mevcut bambaşka yiyeceklerin varlığına da bir anahtar olduğundan bu gökkuşağının muhteviyatındaki varlık da başka şeylerin kanıtıymış gibi hissettiriyor.

        Yaşam çizgisinin ölü noktaları diye adlandırabileceğimiz; üretmediğimiz ve pek tabii sadece tükettimiz günleri de bu şekilde adlandırıyorum. Tüketilen her şeyin içeride muhafaza edilemediği günler. Uzaylı kusmuğu kıvamındaki bu günlerin yararını görebilmek de rengine ad verebilmek kadar zor.

        Bu değerlendirmeleri yaparken renk konusu hep kuşku verici olmuştur. Zira insan yetisi gereği görece kısıtlı bir yelpaze mirasına sahibiz. Yapay aracılarımız olmadan daha fazlasını göremiyoruz. Ancak bu platonun daha fazlasını kaldırabileceği şüphe götürmez bir gerçek. Morun ve kızılı ötesine yolculuk yapabilen gözlerin varlığını bilimin ışığı ile küçültüyoruz. İş böyle olunca benim kıvam tanımlamam başka gözlerde değer kazanabilirken başkalarınınkinde daha ziyade düşüyor.

        Betimlemenin varlığına aykırı olan göz takası işlemi, sanatsallığı öldürmekten öteye gitmezken, işlemin biraz daha yere basan fikirler evresine girmesini sağlıyor. Oysa tamamlanmamış her eserin kıvamı az çok gökkuşağını andırırken kendi yazılarımı da bu kıvamdan ötede göremiyorum.

        Uzaylı kusmuğu kıvamının birazda görsel-işitsel olarak değerlendirilmesi adına; Lara Fabian adlı sanatçının, Je t'aime adlı şarkısının konser kaydı ile sizi baş başa bırakıyorum. Bu kayıt, tarih sahnesine düşülmüş iki durumun resmidir. Zira orada bulunmak ve olay esnasında şahitlik etme zevkine ulaşma isteğinin, şarkının izleyiciler ile berbat edilmesi durumun arasındaki kıvamın bulunması bakımından ender bir olaydır. Öte yandan İzlediğim video platformunun altında yer alan yorumlarda geçen uzaylı kusmuğu kıvamı tanımı, adeta vücut buluyor. Zira doğruluğunu araştırmak için zaman bile harcamak istemediğim mizansen düşüncesi baharatı eksik etmiyor. Sadece buda değil, bağlayıcı etkisini dillendirenler, duygu şelalesinden atlamak isteyenler... Her ne kadar lisans yönü ile soru işaretlerim kaybolmamış olsa da; bu paylaşım yorumlara ulaşabilmeniz, betimleme tanımımı kavraya bilmeniz adına önemli. Bu etkiden ulaşabilmek adına belirli süre için sayfaların alt kısmında yer alan yorum bölümün kapatıyorum.

Yıllar önce dinlediğim bağlantı;



Yorumlar bölümü ile betimlememe ilham olan bu gün denk gelmiş olduğum bağlantı;




Kullanılan görseller: 0,