Batılılaşmanın kıyısında doğunun zarafeti gölgeler diyarından kendini gösterirken, aklıda hiç soru bırakmayacak tek bir cevap beliriyor.
Yaşadığım mahallede sanırım bir ay kadar önceki yürüşümde ve neredeyse oradan her geçişimde gördüğüm heykele(kalıplanmış beton demek daha doğru olur) başka bir anlamla baktığımı hissettiğimde, şaşkınlığımı gizleyemedim. O heykelin varlığını bulunduğu noktaya geldiği ilk günden beri biliyorum. Sık kullandığım bir güzergah olmamasına rağmen belki son 15 yıl içinde 100 den fazla kez gördüm. Tek bir anlam dahi ifade edemezken, ne değişmişti.
Tıraşlama ve/veya yontma işlemi ile oluşturulmuş heykeller, kağıt üzerinde hissedebileceğiniz duygulardan çok daha fazlasını barındırıyor. Pek tabi kullanılan malzemeninde önemi oldukça büyük. Seri olarak üretilebilen ve boyutu için kod kullanılan kağıtlardan, yüzlerce yıl yüksek basınç altında kalmış metal ve taş öbeklerine kadar büyük bir yelpazeyi sallarken; tarihi bir eser niteliği taşımasıda çok daha büyük bir niteliktir.
Batının müzelerine sığmayan doğunun duvarlarını gözlemlerken, tarihin yontularak not alındığı dev yazıtta yer alma tutkusu veya yer alan bir esere yakın olma dürtüsü tınlayan cevabın ta kendisi olsa gerek. Bu bağlamda anlamlandıramadığım eserlerin yeniden yorumu gösterişli sayfalardan kafamı kaldırmamla mümkün gözüksede, nicesini karşılaştırmak için yine o sayfalara ihtiyaç duyuyorum. Okumak ve gezmek ikileminin, birlikteliğe dönüşünüde buradan anlıyorum.
Kullanılan görseller: 0,