25 Şubat 2022 Cuma

Saklı Kalmak Üzerine

        Beş yüzeyli vitrinlere hapsediyoruz, belki de en sevdiklerimizi... Karşılaştığımız eserlerden bazılarını tüketmekten kendimizi alamıyoruz. Bir çoğunu yetkin damaklar ile paylaşıyor ve çok daha azını dokunmaya kıyılmayacak etiketleriyle, raflara yerleştiriyoruz.

        İşte öyle günlerden bir güne daha denk geldi takvim yaprakları. Çizimi kuvvetli eser sahibi 500 sayfa içerisinden, son derece hızlı göz taramasına takılmayı başarmıştı. Söz sanatlarını hayal gücüyle renklendirmeye başaran ve imzasını, benim için hızlı sayılabilecek bir an içinde sergileyebilen mangaka beraberinde sorularını da sormuş oldu. Paylaşmalı, tüketmeli veya saklamalıydım.


        Bu üç soru sadece yazılı eserlerde karşıma gelmiyor artık. Teknolojinin o engin dalgaları kıyıma her vurduğunda değerli notlarını ve haritalarını bırakmaktan geri durmuyor kumlar arasına. Pek tabii yeni ufuklar keşfetmek isteyenlerde ekleniyor bu iştah açıcı menüye. Sahip olduğumuz kültürel değerlerin derinliklerinde kaybolurken, masanın üzerindeki takdire şayan yemek dokunulamayacak bir tablonun ötesinde kalıveriyor. Hayal edilebilir tüm sahneler içerisinde bu kareye en uygun olan müzik aletleri olabilirdi herhalde. Onu kullanmadığınız müddetçe ne elde edebileceğinizin sınırları, son derece belirsiz sisler içinde gizli bir bahçedir. Hangi duygunun karşılığını bulabileceğiniz; kalp atışlarına eşlik yahut davet edeceğiniz sanatçıya kalmıştır artık.


        Belki boş bir tuval de hakim gelebilir bu kareye... Yahut öğrenmeye aşkıyla yanıp tutuşan, yani talep edenlerin katılımıyla dolmuş bir derslikteki boş tahta, tanımlaya bilirdi bu anı. Sanırım dışarıdan bakıldığında yılların verdiği tecrübe ile kullanılmaya hazır boş kağıtların değeri daha iyi anlaşılırken, defterdeki yapraklar bir bir tükeniyor.

        İşin özünde karşımda yer alan eser ister canlı olsun ister eşya; onu saklayabilmenin vereceği koleksiyonerlik ruhu, paylaşmanın eşsiz mutluluğu ve pek tabii tüketmenin ayrıcalığında boğulmaktan kendimi alamıyorum. Kulakta yanlış yankılanmaması adına canlı olduğunda onun varlığının mevcut bilgisini kast etmiş olduğumu dile getirmem gerekiyor. Düşüncelerine değer verdiğiniz bir insanı, kendisini anlamayacak kitlelere karşı yormanız pek iç açıcı bir senaryo değil. Onunla günlerce muhabbet edip, yolculuğa çıkmak ise onu tüketmektir sanırım ve çok daha tehlikelisi ulaşılamaz ya da dokunulmaz olarak düşünüp bağlantılarını kesmek; sadece ismen hatırlamak, saklamak olurdu herhalde.


        Zaman için elde edilen vaktin kıymeti, bu üç soruya doğru anlarda cevap vermekle mümkün elbet. Yoksa vitrin ardında nice kitap okuyucusunu bekliyor. Kimi tavsiye edilmeyi bekliyor, kimi arzu edilmeyi. Döngü her tamamlanışında vitrinden kalkanlarda oluyor, yeni eklenenlerde. Ama en nihayetinde bu işi en iyi başaran kitaplar oluyor. Tüketmeyi yer yüzünün hem bilişsel(yazar) hem de maddi(sarf malzemesi) kısmıyla başarıyorlar. Kendisini okumaya cesaret gösteren kişiyle paylaştığı düşünselini ikinci aşama sayabiliriz. Hikayenin sonunda en çok söz edilecek yere en az harf kalmışken daha iyi nasıl özetlerim diye düşünüyorum. Ancak iki kapağın(tomar, parşömen, tablet gibi şeylerden bağımsız hayal edelim lütfen) arasına yerleştirilmiş olan bilginin en iyi şekilde saklandığını görmek kuşkusuz zor olmasa gerek. İnsan için dudakların aralanıp sırların dökülmesi ne ise, kitap içinde kapaklar o demektir, vesselam.


Kullanılan görseller: 0,1,2,3

18 Şubat 2022 Cuma

Sürekli Ufak Adımların Büyük Sonuçları



    
    Bilgeliğin kayda değer kısmı bakır ya da camsı borulardan akarken; pınarın başında olan bizlerin keskinliği, tecrübeler nispetinde köreliyor. Tadılmaya değer her yiyecek, tercih edilmeyenler veya yarıda bırakılanlar diyarında bir sonraki taliplisini bekliyor.

        Tüm bu akışın içerisinde okunmaya, uygulanmaya ve deneyimlemeye değer kayıtların tadılması yahut bitirilmesi bazen fazlaca külfet içerebiliyor. Besinlerin tüketim süreci ve lokmaların büyüklüğü ile ilgili her kayboluş, başkaca benzerliklerin sahiline vurmak ile sonuçlanıyor. Herhangi bir işe yoğunlaşırken küçük parçalara bölmek ya da tüm hayat süresince kaç bölüm işlemine sahip olduğunuzun farkında olmak.



    
    Elektrikli testerelerin doğası gereği büyük bir balta veya kılıçla karşılaştırıldığında üstünlükleri takdire değer niteliklere ulaşıyor. Ancak daha da ilgi çekici olan kısım, çalışma prensipleri olsa gerek. Tek bir balta ağzı yerine daha küçük bıçaklardan oluşan bir güzergahın dönüşümlü olarak ufak parçalar koparma düşüncesi. İşin temelinde baltanın kullanımının zorluğunu bir derece olsu kolaylaştırmak adına çıkılan bir yolculuğun çok da girift olmayan yöntemlerle elektrikle güç takviyesi hikayesini dinlemekteyiz.

        Testerenin kimliği gereği; ağaç gövdeleri veya dallarını bölmek gibi görece silindirik parçalar üzerinde bir hakimiyetten söz edilmesi gayet olasıdır. Bunlara çok daha ileri düzeyde ağır sanayi şarlarında profillerin kesimi de katılabilecekken, başlangıca odaklanmanın daha önemli olduğu kanısındayım. Silindirik parçanın eksenine paralel olmayan dik bir kesişin anlatımında; işin zamanla daha fazla yüzeye etki ettiği, yarısı olarak belirtilebilecek kısmın en yüksek yüzeye temas edildiği noktanın algılanması, grafiğin görece simetrik olmasıyla sonuçlanacaktır.

        Bu grafik kuşaklar boyu ilerleyişin, merakın ve vazgeçişin temellerini oluşturmakta, simgesel bir çizgiden öte değil. Yeni başladığınız bir işin merakınızı cezbedecek ve sizi davet edecek noktası testerenin ilk teması ve talaş kaldırmasıyla mümkün olabilir. Belki doğrudan deneyimlemekle değil sadece gözlemleyerek bile bu grafikte yer edinebilirsiniz. İlerleyişin temelleri başladığınız işin benzersiz gövde şekline göre değişiklik gösterebileceğinden simetri bozulabilir veya birden fazla kez tekrarlayabilir. Değinmek istediğim ana nokta işin ilerleyen dönemlerinde görece benzer gövdelerde denk gelinen yüzey büyüme eğrisi ile karşılaşılma durumu alınan keyfi arttırdığı gibi, öğrenimin düşüşe geçtiği eğri ile keyif de düşebilir.

        Daha da ziyade aynı gövdenin farklı düzlemlerce defaatla başlanıldığı işleyişlerde elde edilen zevk yine azalmaktadır. Bu durum yarım bıraktığınız projenize tekrar ve tekrar yeniden başlamak yoluyla ilerletmek hevesinizin karşılığındandır. Bu durum testere metaforundan da yola çıkarak zamanla gelişim vaat etmeyen bir körelme ile sonuçlanacaktır. Bazı durumlarda tamamlayıcı yeterlilik diyebileceğimiz ağacın ki bu durumda bilginin belli bir miktarına erişim sağladığınızda devam etmeden de ağacı yıkabileceğinizi unutmamalısınız.



    
    İlerlemek tutkusu sürdürülebilir değilse, adımlarınızı daha küçük ve sürekli atmayı deneyin. Aynı bir elektrikli testere gibi. Daha az yorulmanız pek mümkün değil ancak ilerleyişin kesinliği dikkat çekici olacaktır. Döner kepçeli ekskavatörleri bilir misiniz? Çok büyük cüsseli cihazlar. Yüzey madenciliği için uygunlar. Üstelik kendilerine ait bir testeresi olduğu da iddia edilebilir. Daha da mühimi hareket noktasında da paletli sistemleri ile görece küçük adımlarla ilerlerler. Yapılan hamlelerin tekrar etmesi durumu döngü olarak tanımlanabilir. Genelde sıkıcıdırlar ancak onları zevkli ve ilgi çekici kılan sonuçlarıdır.

        Karakterlerimiz; kesici aletlere benziyor. Asıl sorun kısıtlı ömrün tercih edilesi projeler eşiğinde tüketilmesi durumu olsa gerek ve eğer elde edemediğin bilgeliğin döngüsüne takıldıysanız, bunun farkında olmalısınız.

        Yakın zamanda izlemiş olduğum "Zamanda Tutsak"(Old - 2021) filmi, körelmenin akıntının yavaşlığından dolayı anlaşılmasının ne kadar güç olduğunu bir kez daha tekrarlamış oldu. Film çok daha fazlasını içermek için çabalarken, elde etmek istediğimi çoktan elde etmiş ve yazıma iliştirmiştim.



    
    Ancak bu hikaye veya benzetim oldukça tanıdık. Arzu, testere dişi konumuna ulaşılacak bir projede çalışmak olmalı gibi geliyor. Tam o an daha önce bahsettiğim ömür çizgisinden başka bir sahne geliyor aklıma ve kullandığımız araçların düşünsel yapılarımıza, bize ne kadar benzediği bir kez daha şaşırtıyor beni. Bu bağlamda belki de dönen gezegenimiz üzerindeki ufak noktaların temsili olan bizler, daha ufak lokmaların peşinde bir hayat sürmeliydik.


Kullanılan görseller: 0,1,2,3

11 Şubat 2022 Cuma

Mekanik Kontrol


        Bisiklet kullanmanın, motor becerilerimiz üzerindeki gölgesinde ferahlamak adına; kısa bir yolculuğa hazır olduğunuzu düşünerek, başlıyorum.

        İnsan gelişimi mekanik dalı yönünde oldukça hassas işlemlerin sürekli olarak değişim gösterdiği süreçlere ev sahipliği yapıyor. Emeklemek, yürümek, koşmak ve belki tekrar emeklemek... Düşünsel sürecin fiziksel sürece yansıması, tüm bu işlemlerin eş zamanlı olarak ortaya çıkması olağan ve pek tabii istenen sonuç.

        İşlemlerin karmaşıklaşması, beden denilen aracın başkaca mekanik araçlar üzerindeki etkisinde gözlemlenebilir. Ancak biz daha çok alışkanlık seviyesine varmadan tadılan his üzerinde durmak istiyoruz. Bu his başarmayla karışık hükmetme ayrıcalığıyla birleştiğinden daha tatminkar bir hal alıyor. Sürecin devamı tek düze bir hayatın rüzgarlarını hissetmek misali alışkanlığı simgelemektedir.

        Başarının yeterince lezzetli olmasından ziyade, uzvunuz dışındaki bir parçayı yönetebilme aşamasının gelecekte daha sık duyacağımız yeni başlıkların temelini oluşturacağı kanısındayım. Bisikleti harekete geçiren her ne kadar doğrudan kas gücümüz olsa da; hali hazırda iki tekerli bir nesnenin denge konusundaki zaafını kapatabiliyor oluşumuz bu durumu değerli kılıyor. Denge durumunun gerçekleştiği ilk an ve takip edecek olan durma anına kadar olan süreç; algıların tetikte bekleyişiyle beraber oluşturulmuş gerçeklikten ibaret.

        Araba sürmek adına direksiyonu kavradığınız ilk an, tekerlerin sizin emriniz ile harekete geçtiği o karmaşık yapı. İşin birazda mühendislik kısmından hareketle, eğer içten yanmalı motora sahip bir araç yönetmeye çalışıyorsanız; yanma odasını içerisindeki patlamaları, on milyonlarca yıl önce yaşamış canlıların sıvılaşmış hallerinin bu odalarda emrinizle basınç altında tutuşmaları ve pek tabi tekere istenilen gücün aktarılıncaya kadar olan süreçteki tüm gerekli aktarım organlarının uyum içerisindeki çalışma süreci.

        Elektrikli araçların, içten yanmalı motorların büyüsüne sahip olmadıkları doğru, ancak alışılmadık ivmelenme hızları ile bu açığı kapatmaya yakın olduklarını söylemekte fayda var. Mühendislik açısından içten yanmalı motorların kaybolmaları üzücü olabilecekken, gezegenler ya da galaksiler arası seyahat için kullanılabilecek motorlarında takdire şayan yönleri bu büyüyü tekrar oluşturacağı yönünde olan inancımı destekliyor.


        Mekanik bir çok cihaz var, bunların en görkemlileri genelde ulaşım için kullanılıyor. Üstelik ortamlarının değişikliği hissiyatı da doğrudan etkiliyor. Sürat teknesi ile kürekle ilerleyen kayığın;  Planör ya da yamaç paraşütünün, ses duvarının delen uçaklarla ilk aşamada verdiği zevk tartışmasız bu mekanik yönetme mutluğuna güzel örnekler. Üstelik Helikopter, hovercraft, sıcak hava balonu, yüzey madenciliğinde kullanılan iş makineleri ortama olan bakış açınızı da fazlasıyla değiştirebilir. Güzergah değişiminin döngü içerisine hapsedildiği teleferik veya rayla sistemlerinde kendine göre bir cazibesi var. Daha da uzatmak gerekirse yüzen arabalar, deniz uçakları ve suyun altında uzun süre kalabilen denizaltılar; ihtiyacın ötesinde belki de tatmin arayışının ürünleridirler.


        Nihayetinde kullanımı ehliyete bağlı olan son derece gerçekçi daha ufak modellerini, büyüklere oyuncaklar sınıfında da görmek mümkün. böylece kumanda üzerindeki butonlar ve pedallar yardımı ile aynı his peşinde koşulmuş olabilir. Motor sporlarının seyir zevkinin rekabet duygusundan sıyırıp, birazcıkta olsa buna bağlı olduğunu söylemek yanlış olmazdı. Bu kısımda bilgisayar oyunlarının, gelişen donanımların, programcıların ve grafikerlerin ışığında; gerçekçi benzetimlerinin -benzer etkiyi oturduğunuz yerden yaşamaya var mısınız?- tadındaki sorunsalın bir sonucu olduğunu da biliyoruz.

        Henüz alışkanlık olmayan diyarların zevki, başlangıç kısmında yer alan öğrenme açlığı ile ifade edilebilir. Öyle ki bazı durumlarda bu öğrenme zevki, sonuç üzerindeki tatmin duygusunun önüne geçebiliyor. Bu bağlamda bisiklet sürmekle başlanılan eğilim yıllar geçtikçe çok daha fazlasına duyulmuş heyecanın hem üretimde hem tüketimde yankılarını hissetmemize sebep oluyor.


Kullanılan görseller: 0,1,2,

4 Şubat 2022 Cuma

Elde Olanlar Eskimolar ve Bedeviler

        Bambu, mısır ve buğday. Medeniyetler güzergahını, çağlar boyu kurulan düzenleri ve kolay yola olan ilgilerini tek düze bir kağıt parçasında ifade etmek gerekseydi; sanırım bu üç kelimeyi tercih ederdim. Belki buğdayın yanına pirinç de eklenebilirdi ancak o zaman üç kelime sınırını geçmiş olurduk.

        Başlangıcı buğday ile dile getirmeliyiz. Birincil besin kaynağı saklamaya el verişli, yetiştirmesi görece kolay, verimli, son derece doyurucu ve bir çok yemek çeşidine gebe bir ürün. Toprak mahsulleri sınıfında iklim koşullarını ele alarak gezegen çevresinde bu belki pirinç havuzları, patates taraçaları veya üzüm bağları olabilir. Suyun bolluğu düzlüğün olmayışı önemli değil, bazen kolay ifadesi sadece alışılmışı simgeler. Yaptığınız işin zorluğu bu minvalde sadece ne kadar tekrar edilmiş olması ile ilgili sanırım ve pek tabii bu yüzden zorluk ifadesi en göreceli kelimelerden olsa gerek.

        Öte yandan yıllar ilerledikçe eski kara parçalarına yeni adlar verilir ve uçsuz bucaksız araziler artık elinizdedir. Doğal olarak toprağı işlemek artık sorun değildir. Medeniyetler başlığına geçmek başkalarını silmek ile mümkün olmasa da başka bir yöntem tüm ilgiyi üzerinize çekebilir. O esrarengiz mısır koçanları ve kendisinden elde edilenler. Tarih sahnesinden yeni bir sayfa pek tabi mısır şurubu ile açılmıştır. Tatlıyı ifade eden ibrelerin sınırını tekrar çizecek son derece karlı bir sonuç. Saklanabilirliğin öneminin kalmadığı ama raf ömürlerinin uzatılmaktan da geri durulmadığı dönemler geçip gitmiştir artık.

        Gelişim süreci yer altı ve yer üstü kaynaklarını kullanmak doğrultusunda, yani elde olanlar ile mümkün olurken; merdivenleri tırmanmanın da kendine göre gelişim katsayıları etki etmektedir artık.

    Gezegen dönmeye, vakit ise geçmeye devam etmektedir. Sizin için geçerli olan eldeki kaynağınız işçilikse ona en sade hammaddeyi bile vererek küresel ekonomiye giriş yapabilirsin. Evet sırada bambu istilası var. El işçiliği ve doğala olan düşkünlüğün zirvesi için temel atıldığı zamanlar. Elimizde ne var sorusuna verilebilecek en sade cevap ağaç olsa gerek. Gezegenin diğer bölgelerindeki ağaçlara nazaran, ürün olarak kullanılabilecek düzeye gelme bakımından kısa bir sürecin takipçisi olan bambu; kaybolmak üzere olan bir medeniyeti ticari hükümranlık kademesine getirebilir mi? Üstelik temel mutfak gereçleri üretilerek? Tonlarca ağacı olan memleketlere bambudan yapılma kürdan satarak pek mümkün olmasa gerek. Ama başlangıç şeklinde kabul ve ardından gelen merdiven katsayıları bunun olumlu sonuçlar doğurabileceğini gösteriyor. Mısır şurubu satıcılarının sadece dükkanlarını değil, tamamıyla işlek caddelerini satın alabilecek bir bambu filizi gözlerini açıyor.

        Hikaye elbette burada bitmedi, hep beraber izliyoruz. Fakat kulağımıza başka hikayelerde çalınıyor. Filleri ile ünlü kasabaların, kum(pürüzlülük seviyesi düşük) ve petrolü ile ünlü kasabalara çimento yapımında kullanılmak üzere kum taşıdığını duyduk. Belki de çok daha temel olan suyun yokluğunu hissedip tüm gezegeni zora sokacak kırmık sorunu da dile getirilebilir. Ya solunabilir hava, atlamamamız gereken bir diğer madde; halkını gün içerisinde uyaran, kuzey batısından gelen kirli gaz bulutları(süzülmemiş yoğun sanayi yerleşkesi havası) sebebiyle mümkünse dışarı çıkmayın diyen kasabalar...

        İşte sandalyesi üzerinde, kar yağışı eşliğinde; suya-havaya-toprağa yani nereye bakarsam, ticari bir ürün görüyorum ve o an kulağında şu söz çınlıyor... "Kutuplarda Eskimolara buz, çöllerde bedevilere kum satmak."


Kullanılan görseller: 0,