Bambu, mısır ve buğday. Medeniyetler güzergahını, çağlar boyu kurulan düzenleri ve kolay yola olan ilgilerini tek düze bir kağıt parçasında ifade etmek gerekseydi; sanırım bu üç kelimeyi tercih ederdim. Belki buğdayın yanına pirinç de eklenebilirdi ancak o zaman üç kelime sınırını geçmiş olurduk.
Başlangıcı buğday ile dile getirmeliyiz. Birincil besin kaynağı saklamaya el verişli, yetiştirmesi görece kolay, verimli, son derece doyurucu ve bir çok yemek çeşidine gebe bir ürün. Toprak mahsulleri sınıfında iklim koşullarını ele alarak gezegen çevresinde bu belki pirinç havuzları, patates taraçaları veya üzüm bağları olabilir. Suyun bolluğu düzlüğün olmayışı önemli değil, bazen kolay ifadesi sadece alışılmışı simgeler. Yaptığınız işin zorluğu bu minvalde sadece ne kadar tekrar edilmiş olması ile ilgili sanırım ve pek tabii bu yüzden zorluk ifadesi en göreceli kelimelerden olsa gerek.
Öte yandan yıllar ilerledikçe eski kara parçalarına yeni adlar verilir ve uçsuz bucaksız araziler artık elinizdedir. Doğal olarak toprağı işlemek artık sorun değildir. Medeniyetler başlığına geçmek başkalarını silmek ile mümkün olmasa da başka bir yöntem tüm ilgiyi üzerinize çekebilir. O esrarengiz mısır koçanları ve kendisinden elde edilenler. Tarih sahnesinden yeni bir sayfa pek tabi mısır şurubu ile açılmıştır. Tatlıyı ifade eden ibrelerin sınırını tekrar çizecek son derece karlı bir sonuç. Saklanabilirliğin öneminin kalmadığı ama raf ömürlerinin uzatılmaktan da geri durulmadığı dönemler geçip gitmiştir artık.
Gelişim süreci yer altı ve yer üstü kaynaklarını kullanmak doğrultusunda, yani elde olanlar ile mümkün olurken; merdivenleri tırmanmanın da kendine göre gelişim katsayıları etki etmektedir artık.
Gezegen dönmeye, vakit ise geçmeye devam etmektedir. Sizin için geçerli olan eldeki kaynağınız işçilikse ona en sade hammaddeyi bile vererek küresel ekonomiye giriş yapabilirsin. Evet sırada bambu istilası var. El işçiliği ve doğala olan düşkünlüğün zirvesi için temel atıldığı zamanlar. Elimizde ne var sorusuna verilebilecek en sade cevap ağaç olsa gerek. Gezegenin diğer bölgelerindeki ağaçlara nazaran, ürün olarak kullanılabilecek düzeye gelme bakımından kısa bir sürecin takipçisi olan bambu; kaybolmak üzere olan bir medeniyeti ticari hükümranlık kademesine getirebilir mi? Üstelik temel mutfak gereçleri üretilerek? Tonlarca ağacı olan memleketlere bambudan yapılma kürdan satarak pek mümkün olmasa gerek. Ama başlangıç şeklinde kabul ve ardından gelen merdiven katsayıları bunun olumlu sonuçlar doğurabileceğini gösteriyor. Mısır şurubu satıcılarının sadece dükkanlarını değil, tamamıyla işlek caddelerini satın alabilecek bir bambu filizi gözlerini açıyor.
Hikaye elbette burada bitmedi, hep beraber izliyoruz. Fakat kulağımıza başka hikayelerde çalınıyor. Filleri ile ünlü kasabaların, kum(pürüzlülük seviyesi düşük) ve petrolü ile ünlü kasabalara çimento yapımında kullanılmak üzere kum taşıdığını duyduk. Belki de çok daha temel olan suyun yokluğunu hissedip tüm gezegeni zora sokacak kırmık sorunu da dile getirilebilir. Ya solunabilir hava, atlamamamız gereken bir diğer madde; halkını gün içerisinde uyaran, kuzey batısından gelen kirli gaz bulutları(süzülmemiş yoğun sanayi yerleşkesi havası) sebebiyle mümkünse dışarı çıkmayın diyen kasabalar...
İşte sandalyesi üzerinde, kar yağışı eşliğinde; suya-havaya-toprağa yani nereye bakarsam, ticari bir ürün görüyorum ve o an kulağında şu söz çınlıyor... "Kutuplarda Eskimolara buz, çöllerde bedevilere kum satmak."
Kullanılan görseller: 0,