27 Ağustos 2021 Cuma

Oyunlarda Zeka Arayışı



        Bilgisayara ihtiyaç duyan oyunların(video oyunları) büyük çoğunluğunun gereksinimlerinde yer alan donanımsal yeterlilik listesi içerisinde zeka faktörü bulunmaz. Bu demek değildir ki oyun muhteviyatı zeka pırıltısı içermesin... Ancak yaşadığımız dönemde yeniye olan açlık her alanda kendini gösterdiği gibi, uzun yıllardır oyun sektöründe de kendini göstermeye devam ediyor. Yeni bir oyun çıktığında, genelde sahip olduğunuz donanım, oyunu en yüksek görsel kalitede oynamanıza müsaade etmiyor ve pek çoğu daha fazla zekaya sahip olmanızı beklemiyor.

        Gezegen üzerinde bilgisayar oyunlarına erişim, geçmişte fiziksel kopya olarak yaygınlığını korurdu. Teknoloji gelişirken ucuzladı, oyunlarında depolama alanlarına olan açlığı arttı. Bu yüzden fiziksel kopyalar en azından bilgisayar tarafında(sadece oyun için geliştirilmiş özel donanımlar, fiziksel kopya ticaretinin en büyük destekçisi) etkinliğini yitirdi. Hatta son dönemlerinde yeni aldığınız bir oyun, o günün akşamında gelen güncellemeye ile fiziksel kopyanın esprisini yitirmesine sebep oldu. En son çıkmış olan konsollar dahi artık fiziksel kopyaları okuyabileceği eski teknoloji yuvalarının bir kısmına veda etti.

        Bu bağlamda dijital kopya sağlayıcıları kendi aralarında kartlarını dağıttı...  Bunlar arasında uzun süredir liderliğini koruyan "steam" müşterilerinin bir kısmını "epic games" adlı başka bir platformla paylaşmaya devam ediyor. Epic games her ne kadar launcher(başlatıcı)kısmında çuvallasa da, taşıma suyu(çuvalla para saçma) ile değirmen döndürmekten öte bir hedefe doğru emin adımlarla ilerliyor. Son dönemde oyun üretici camiasının haberlerinde sıklıkla yer alan işbirliği ve satın alma başlıkları her geçen gün artıyor. Bir oyunu yapmak için ihtiyaç duyacağınız programları(Unreal Engine, Quixel ailesi...) yavaş yavaş satın alıyor. Mevcut üreticilerin gezindiği portfolio platformlarını(Artstation, sketchfab) da satın almaya devam ediyor. Paranın ilgisini çekmediğini söyleyen, ve Blender vakfının başkanı olan Ton Roosendaal nun elindeki programı alamadığından(belki böyle bir teklif sunulmamışta olabilir) sadece en büyük bağışçılarından biri olabildi. Bildiğim kadarı ile hala ses tarafında bir satın alma gerçekleştirmedi. Ama piyasada bağışla ilerlemeye çalışan küçük üreticilere bile para saçıyor.

        Yazılanlar ekseninde düşünüldüğü zaman tüm bu firmaların gelir kapısı oyunlardan ziyade, oyun içinde satışa sundukları kozmetik(sadece görünüş farklılıkları sunan) ürünlerden ibaret. Bu oyunlar genelde rekabetçi sınıfına ait oyunlar olduklarından zeka izleri taktiksel hareket ve şans faktörleri ile eşlenik olarak ilerliyor. Aslına bakarsanız yoğun olarak çalışılması veya bol örnek çözülmesi olarak adlandırılan dizini takip ettiğinizde başarı yüzdeniz artıyor. Yani ne kadar çok oynarsanız harita üzerindeki noktalara, oyuncuların karakteristik özelliklerine veya oyun içi araçlara olan hakimiyetiz artıyor. Ancak şans faktörü bu oyunlarda azımsanmayacak kadar fazla ve sadece rekabet ateşi ile yanan gözlere batmayacak kadar gizli. Şans faktörü temel olarak olasılık teorileri ile mantık çerçevesinde yönlendirilebilir genel bir başlık. Faktör detayında açık bilgili olup olmaması ile alakalı bir takım gizemler barındırıyor. Kart oyunları genelinde rakibinizin elindeki kartları o göstermeden göremezsiniz. Bu durumu kapalı bilgi içeren bir oyunda olduğunuzun göstergesidir. Fakat satranç tipi tahta oyunları oynarken genelinde açık bilgili oyunların başındasınız demektir. Bu durum şans faktörünün oldukça az olduğu olarak nitelendirilebilir.

        Paraya olan açlık firmaların çoğunu kör ederken, kozmetik ürünleri peşinde koşan bir grup koyunu gütme tutkunu olmalarını sağladı. Kimi firmalar beklenmeyen bir şekilde rekabetçi oyunlarda dinamikleri değiştirdi ve gerçekçiliği yakalayabilmek adına, oyuncuların hareketsiz varlıklarla etkileşimini arttırmaya odaklandı. Böylece saha için taktiksel üstünlük yani düşüne bilme yeteneği biraz daha önem kazandı.



        Steam, belirli aralıklarla kullanıcılarından isteğe bağlı olarak bir anket doldurmalarını istiyor. Bu sonuçları incelediğimizde ise kullanıcıların donanımlarının yüzdelik değer olarak karşılıklarını ve bir önceki aya göre değişimleri görmek mümkün. Fakat unutulmaması gereken şey anketin isteğe bağlı olduğu dolayısı ile çıkarımda bulunmak biraz daha bilgi paylaşımına açık olan insanlar gözünden olacaktır. Aslına bakarsanız oyun oynamak için dahi bu platforma girebilecek yeterliliğe sahip olan insanların çoğu en üst görsel kaliteyi alabilecek donanıma sahip değil. Pek tabii bu grubun azımsanmayacak kısmı belki bu arayışta bile değil. Zira bu büyük topluluğun zevkleri de oldukça çeşitli, kimi strateji tabanlı oyunları seviyor, gibi nostaljik görünen eski imzalara sahip oyunları. Ancak steam üzerinde görece anlık olarak takip edebileceğiniz en çok oynananlar ilk 100 listesi mevcut. Açıkça görünen o ki ilk on; rekabetçi oyunların hükümranlığında karanlığa gömülmüş vaziyette.



        Zeka, yargılama ve sonuç çıkarma yeteneğimize verdiğimiz tanımsal kavramın karşılığı. Düşünme ve akıl yürütme olmaksızın oynanan oyunlar yok değil fakat oldukça az. Ezber isteyen oyunlarda bu gruba yakın olsalar da ek yeteneklere ihtiyaç duymaları onları gereksizler grubundan çıkarıyor. Tüm bunların yanında zekanın peşinde arayış oldukça sade... Gereken tek şey düşünmek. İstenilen sonuca ulaştıracak bir veya birden fazla yolu bulmak gerekirse de motor yeteneklerimizle o noktaya varmaktır. İleri görüş yeteneği genelde rengin diğer bir renge atladığı şölen oyunlarından ziyade daha sade oyunlarda kendini gösteriyor. Strateji oyunu diye adlandırılan çoğu bilgisayar oyunu, göz yormayan renklerle size bir dünya haritası üzerinde ordularınızın yönetilmesi için zaman tanıyor. Bundan da ötesi diplomasi yeteneğinizin kullanıldığı artık ordu yönetmediğiniz bizzat kağıt işleri ile uğraştığınız oyunlarda mevcut.

        Sonuç sadelik arayışı bizi yine o ahşap yüzeye götürüyor. Medieval Total War I adlı oyunda dünya haritasının bir bölümü kağıt bir parşömen üzerinde ahşap masada sergilenir ve kararlarınızı bu ekran üzerinde alırdınız. Dilerseniz ordularınızı da yönetebilirdiniz. Zekanın ihtiyaç gösterdiği çoğu oyun değişim göstermemek de diretiyor. Haklı olmaları ayrı fakat üstün donanımlara ihtiyaç duymamaları hep ilgimi çekmiştir. İnsanlığı bir adım daha ileri götüren zeka faktörü, bilgisayar oyunlarında bir görünüp bir kaybolurken; sade görünümlü masa oyunları ki burada asıl bahsettiğim igo(go/baduk/weiqi)'dur, tüm ihtişamıyla asırlardır aramızda yer alıyor. Bu tip oyunları bilgisayar veya telefon üzerinden diğer insanlar ile oynamak için ileri seviye donanımlara ihtiyacımız yok. Fakat oyunu bilgisayara karşı oynamak isterseniz, rakibinizin hamlelerini hesaplayacak bilgisayar eğer cihazınıza sunucu yoluyla bağlanmıyorsa aynı keyfi almanız mümkün; ancak zıttı konumda cihaz gücünüz diğer tüm görsel manada üstün oyunları en iyi kalitede oynatmayı başarabilse de sizin için iyi bir rakip olmayı başaramayabilir. Alphago adlı yazımızda da belirttiğimiz gibi 2016 yılına kadar zinde olan bu oyun artık hakimiyetini eskisi kadar geniş topraklarda sürdüremiyor. Kurallar son derece basit, renkler harici oyun taşlarını benzersiz kılan herhangi bir ayrıcalık yok. Tahtası da sadece çizgilerden oluşan bir sahne. Diğer tüm görsel oyunlara zeka yönüyle kafa tutuyor.

        Total War: Shogun 2 adlı strateji oyununda yer alan yükleme ekranlarında tarih sahnesinde yer alan kişilerden ve ya kitaplardan cümlelere yer verilir. Bunlardan biri şöyleydi; "Stratejideki en önemli şey, düşmanın kendisine fayda sağlayacak hareketlerini önlemek ve faydasız hareketlerine izin vermektir. [Miyamoto Musaşi nin (1584-1645) beş yüzük kitabı adlı eserinden alıntı.]"

        Bu söz bana her daim oyunun temel mantığını hatırlatır. Ezici üstünlük sürekli alınası bir zevk tipi değildir. Mücadele olmayan oyunlar, tanım gereği "oyun" sınıfına dahil edilmezler. Ancak zekanın yeterince uğrak vermediği bir mücadele, boşa zaman israfı değil midir? Bizi tahta üzerinde ezici üstünlükle yenecek bilgisayarlardan ziyade hatalar yapacak, oyun süresi boyunca mücadele ruhuna uygun şekilde sonuç için tahmin değerlerini yarı yarıya bandında tutabilecek daha zeki programlara ihtiyacımız var... İnsan olmak da bunu gerektirmez mi?


Kullanılan görseller: 0,1,2,

20 Ağustos 2021 Cuma

Uzaylı Kusmuğu Kıvamı


        Betimleme gayretinde bulunduğumuz her manzara, kelimelere ne kadar ihtiyacımız olduğunu hatırlatmaktan öteye gitmiyor. Hikayemiz serüvenin sadece küçük bir kısmına ışık tutarken, önümüzde şekil yönünden benzersiz bir tabak sergileniyor.

        Yemek tüketim sürecine verilen değer kadar diğer tüm tüketim ürünlerine aynı hassasiyeti göstermeye çalışırken, kullandığın en nadir tanımlama "Uzaylı Kusmuğu" dur. Renk, doku, koku, kıvam vb. bir çok yapıya uyum sağlayan kelime grubu çoğu zaman kullanmadığım bir yapı olsa da durumu açıklamak için başka kelime bulamadığım anlarda imdadıma yetişir. Uzaylı varlığı ve tanımının saçmalığı arasında yer alan oynak ibrenin komedisi dışında, çoğu insan için ilgi uyandırıcı olmayan; katı sıvı karışımını simgeleyen kusmuk kavramının birleşmesi ile daha çok kötü bir yorumu simgelediğine inanılabilir. Sıklıkla renk için kullanılması ise renkler topluluğunun isimlendirilmesindeki ahenksel kalabalıktır.

        Kusma işleminin gerçekleşmesinde olasılığın bir kısmı, zararlı etkenler ve zehirlenmelerden uzaklaşma amacı güdüldüğü yaklaşımının olumlamaya daha yakınmışız gibi hissettirse de; parıltılar saçan gökkuşağından daha detaylı bahsetmek istemiyorum. Ancak uzaylı tanımı mevcut bambaşka yiyeceklerin varlığına da bir anahtar olduğundan bu gökkuşağının muhteviyatındaki varlık da başka şeylerin kanıtıymış gibi hissettiriyor.

        Yaşam çizgisinin ölü noktaları diye adlandırabileceğimiz; üretmediğimiz ve pek tabii sadece tükettimiz günleri de bu şekilde adlandırıyorum. Tüketilen her şeyin içeride muhafaza edilemediği günler. Uzaylı kusmuğu kıvamındaki bu günlerin yararını görebilmek de rengine ad verebilmek kadar zor.

        Bu değerlendirmeleri yaparken renk konusu hep kuşku verici olmuştur. Zira insan yetisi gereği görece kısıtlı bir yelpaze mirasına sahibiz. Yapay aracılarımız olmadan daha fazlasını göremiyoruz. Ancak bu platonun daha fazlasını kaldırabileceği şüphe götürmez bir gerçek. Morun ve kızılı ötesine yolculuk yapabilen gözlerin varlığını bilimin ışığı ile küçültüyoruz. İş böyle olunca benim kıvam tanımlamam başka gözlerde değer kazanabilirken başkalarınınkinde daha ziyade düşüyor.

        Betimlemenin varlığına aykırı olan göz takası işlemi, sanatsallığı öldürmekten öteye gitmezken, işlemin biraz daha yere basan fikirler evresine girmesini sağlıyor. Oysa tamamlanmamış her eserin kıvamı az çok gökkuşağını andırırken kendi yazılarımı da bu kıvamdan ötede göremiyorum.

        Uzaylı kusmuğu kıvamının birazda görsel-işitsel olarak değerlendirilmesi adına; Lara Fabian adlı sanatçının, Je t'aime adlı şarkısının konser kaydı ile sizi baş başa bırakıyorum. Bu kayıt, tarih sahnesine düşülmüş iki durumun resmidir. Zira orada bulunmak ve olay esnasında şahitlik etme zevkine ulaşma isteğinin, şarkının izleyiciler ile berbat edilmesi durumun arasındaki kıvamın bulunması bakımından ender bir olaydır. Öte yandan İzlediğim video platformunun altında yer alan yorumlarda geçen uzaylı kusmuğu kıvamı tanımı, adeta vücut buluyor. Zira doğruluğunu araştırmak için zaman bile harcamak istemediğim mizansen düşüncesi baharatı eksik etmiyor. Sadece buda değil, bağlayıcı etkisini dillendirenler, duygu şelalesinden atlamak isteyenler... Her ne kadar lisans yönü ile soru işaretlerim kaybolmamış olsa da; bu paylaşım yorumlara ulaşabilmeniz, betimleme tanımımı kavraya bilmeniz adına önemli. Bu etkiden ulaşabilmek adına belirli süre için sayfaların alt kısmında yer alan yorum bölümün kapatıyorum.

Yıllar önce dinlediğim bağlantı;



Yorumlar bölümü ile betimlememe ilham olan bu gün denk gelmiş olduğum bağlantı;




Kullanılan görseller: 0,

13 Ağustos 2021 Cuma

İşte Bu, Senin Hayatın


        Bu hafta, yine nar ekşisi damlalarını temizlerken buldum kendimi masamda. Hayatımın eğlenceli yıllarını tanımlayan ucuz ve yekun teşkil etmesi ile pahalı bir sosun masa yüzeyinden çıkmasıyla ilgili bir takım hayaller de peşinden silindi o anda.

        Nedense tekrara düştüğüm noktalarda yıllar önce izlediğim bir televizyon reklamı gözümün önüne gelir. Her ne kadar mantıklı olmayan temellere yaslanmaya çalışılan bir reklam olsa da gözümün önüne düşmüş olan çizgiler oldukça manidardır. Sanırım reklam; hatırlayamadığım(disk de küçük bir arama ile sonuca ulaştım) banka firmasının seçtiği şu sözler "İşte bu, senin hayatın... Biraz uzaktan bakınca, geride bıraktığın iz bu kadar aslında." üzerine devam ediyordu. Küçük yaşta izleyince etkileyici sözlere sahip olduğunu düşünmemek elde değil.

        Öte yandan yeterince uzaktan bakıldığında zaten tüm çizgiler istenilen sadeliğe ulaştırılamaz mı? Bu çizgilere şahitliğim, çok yeni olmayan öğrenim dönemlerime girdiğimde vuku bulması ile oluşmuştur. Defaatle başlanıp bir birinden çok da uzakta olmayan noktalarda aynı işi bırakmış olmak; o işten sizi fazlası ile uzaklaştırdığı gibi kağıt üzerinde oldukça derin ve dikkat çekici çizgilere de sahiptir.

        Kişiyi oluşturan çizgiler bütünü, sadeliği veya gotik yapısıyla dikkat çekici hal alabilecek durumdayken; yine aynı çizgilerin mevcudiyetinin bir sonraki nesle aktarımı, desenlerde anlamsız bozulmalara sebep oluyor. Güzelliğin tanımı her gün damıtılırken, ışığın odak noktasını simgeleyen daire baştan beri özel bir merkezi dışarı taşırmadan dönüp durmuştur. Bu bağlamda reklamla beraber her tekrarım beni oluşturan temellerin sağlamlaşması yönünde beni sebeplere ihtiyaç duymayan bir korkuya iter. İnsan özelinde genellemeyi rahatlıkla yapabileceğimiz ve temel ihtiyaç sınıfına giren bir çok maddeyi saymak mümkün olduğundan; başlıkların altında yatan çeşitlilikler ile kendimizi avutuyoruz. Kimisi yeni keşfedilmiş adrenalin yoğunluğu yüksek heyecanlar peşinde olsa da, ekseriyeti daha durgun sularda seyretmeyi daha elzem olarak tanımlar.

        Desenlerin tekrarı ve benzerliği hakkında yapılan bir çalışmada takip etmenin daha kolay olduğu bir evreye girilmesiyle; insanlarda doğrudan etkileme ihtimali olan kuşaklar arası değerlendirmeyi göz ardı edip, daha büyük(aslında uzaktan) verilere bakma imkanı sağlayabilecek başka bir çalışmanın birleştiğini görme isteği içimde oluşmuş oldu. Böylece kişi torunun torunu bağlantısı ile çizdiği desen benzerliklerini değerlendirebilecek. Pek tabii bu değerlendirme doğrudan işe yarayacak mı? Bunu henüz dillendirmek pek doğru değil. Öte yandan kilometre taşı misali hem konum hem fikir bazlı ilerlemelerin öznel yorumlardan uzak değerlendirilmesi mümkün olacak gibi... Tabi sürecin yeterli verilerin depolanması için gerekli olan yıllara ihtiyacı göz korkutmuyor değil.

        Keşfin yapılması ve ilerlenmesi konusunda elde edilen sonucun havada kalması durumu tarih sahnesin oldukça sık yaşansa da fikirler genelde alıcısını buluyor. Hareketlerinin yorumlanmasında hayvanların uzuv yapısı detaylı incelenerek kullandığımız taşıma araçlarına ilham oluyor. Şimdi ya ilham aramalı, ya ilhamdan çıkışlı temellere bakmalı ya da ilham olacak şeyler yapmalıdır.

        Masamın üzerinde yer alan ve pek kolay silinebilen bu çizgiler gibi her gün gezegen üstündeki çizgiler siliniyor ve yenileri ekleniyor. Çizgiyi oluşturmaya başlayan ilk noktada kurulan hayaller, başka bir çizginin son noktasında yaşanıyor...



Kullanılan görseller: 0,1,


Kaynaklar:
https://www.nature.com/
https://www.nature.com/
https://robotics.sciencemag.org/

7 Ağustos 2021 Cumartesi

Dünya Mirası


        Baharatlı bir yazı üzerine düşünürken, kendilerini tanımlayan etkenlerden ikincisi olan koku etkeni çevresinde süreç şekillendi. İş böyle olunca uzun süredir kafamı kurcalayan kokunun depolanma durumunu bir kez daha düşündüm. Daha güzel bir sunuma sahip olmak, belirgin başka bir kokuyu gizleme veya daha nadir bir bahane için şişelere hapsettiğimiz kokulu sıvıları tüketiyoruz.

        Şişeler içinde zapt edilen bu kokular belirli reçetelere uygun halde üretilirken birbirinin aynı olması amacıyla satışa sunulmuş olsa da, yetkin burunlar farkları kolaylıkla anlayabilir/anlatabilir. Ancak bu noktada görsel olarak değerlendirme etkenlerimizin dijital dünyadaki yansımalarına değinmemiz gerekiyor. Teknoloji, gelişme sürecinde ucuzlayıp ulaşılabilir seviyeye gelirken; son tüketici olan bizler daha iyi peşinde kazançlarımızı harcıyoruz. Ekran teknolojileri renk paletleri yönünden değerlendirilirken artık gecikmeyi önemseyen eğlence sektörünün ihtiyaçlarını karşılayabilmek adına tazeleme oranları da oldukça önemli. Fakat panel teknolojilerinin varlığı değişik kulvarlarda gücünü gösterme eğiliminde. Görüntüleme teknolojilerinin varlığı gündemimizi oldukça meşgul ederken koku reseptörlerimize(almaçlarımıza) hitap eden kayda değer herhangi bir son tüketici ürünü bulunmamakta. Günümüz tarihi itibari ile izlediğim videoların bir çoğunda rehber niteliği taşımak isteyen video sahipleri ortamın güzelliği veya kötülüğünü betimlemek adına sözler yerine kameralarının maharetlerini kullanırken, olay koku bölümüne gelince kelimelerini sadece -keşke ortamdaki güzel(ve diğer sıfatlar) kokuları size video bağlantısı ile iletebilseydim- serzenişinden öteye götüremiyorlar.

        Aslına bakarsanız birden fazla boyuta hitap ettiğini söyleyen çok boyutlu sinema salonlarına ulaşmış olsak da daha ileriye gidemedik. VR(sanal gerçeklik) teknolojileri kafamıza yerleştirdiğimiz henüz kaba bir gözlük kıvamına gelmiş olsa da evlerde yerini aldı. Ancak koku yönü eksik, uzun süreli kullanımlara el verişli olmayan bu cihazlar zamanla bu özelliği ile çok daha fazla eve ulaşacak.

        Renklerin yorumlanması ve iletilmesi tek boyut üzerindeki frekansın değişkenlik gösteren ışık dalgaları ile ilgili olması yolundaki tüm adımlar uzun süreli bir serüvenin son ayağında artık kolaylıkla yapılabilse de, işlem sizi uzun vade de para kazanılabilecek bir müşteri olarak değerlendiremiyor. Ancak görüntüyü alışılagelmiş baskı teknikleri ile kağıt üzerine işlemek isterseniz, abone olmuşçasına kendiniz kartuş parası öderken buluyorsunuz. Üreticiler ise tek seferde yüklü ücretler almaktansa küçük bir bağlılık yeminini tercih ediyor. Bu bağlamda koku üreteçlerimizin kimyevi kartuşlara ihtiyaç duyacağı aşikar. Üstelik bir kere deneyimlediğiniz de onsuz tüketimin oldukça yavan olduğu daha aşikar olacak.

        Birçok görsel yan yana geldiğinde anlaşılır bir kaos ifade ederken kokuların bulunduğu paletler için aynı şeyi söylemek pek mümkün gözükmüyor. İşi karmaşıklaştıran kısım binlerce molekülden oluşan milyonlarca kokunun kimyasal dünyanın daha renkli oluşundan ibaret. Hiçbiri kahve kokusunu benzemeyen 200 den fazla bileşen kahve kokusu dediğimiz yapıyı oluşturuyor. Kartuş çeşitliliğinin yanı sıra çok kapsamlı elektronik bir almaca da ihtiyacımız var. Dahası görüntüler bizi daha uzun süre oyalarken koku için aynı şeyi söylemek de oldukça güç.

        Yinede izlediğiniz yemek tarifi videosunda fırından çıkmış olan lezzetli görünümlü pişmiş karışımın kokusunu da anlık olarak duyumsamak iyi olurdu doğrusu. Öte yanda sülfür madeni ziyaretinde çekilmiş videoları izlerken aynı şeyi düşünmek pek de kolay değil. Bu noktada çok daha tehlikeli, uyarıcı kokuların eve davet edilmesi güvenlik risklerini de beraberinde getiriyor. Belki de evlerimizde bulunmamasının bir diğer sebebi de budur.

        Sinema sektörünün gelişimine şöyle bir bakınca sesin videoya eklenmesi için geçen zamandan dem vurup kokunun videolarımıza ekleneceği zamanı beklemek zorunda oluşumuzu yinelemek zorundayım. Gerçi bundan belki 10 yıl önce adını hatırlayamadığım(1-2 seçenek var.) bir teknoloji dergisinde anlattığım cihazın benzerini gördüğümü hatırlar gibiyim. Kol saati boyutundaki bu cihaz altında 4 küçük küre barındıran kartuş sistemine sahipti. Şuansa ne görselini bulabilirim, nede o dergileri karıştırabilirim.

        Ailelerin fotoğraf albümleri dijitale ve pek tabii video ağırlıklı bir yapıya kayarken. Artık kokuları kaydedebileceğini fark eden insanlar kayın için çok daha önemli anlara önemli kokuları ekleyecekler. Daha küçük yaşta olan bireyler ortam kokusunun da ekli olduğu bu videoları izlerken çok daha kolay hatırlanabilir bir hafızaya sahip olduklarını hissedecekler.

        İşin daha ileriki kısmında gezegenlerin kokuları eklenirken çok daha küçük dünyalara da yelken açacağımızdan kuşkum yok. Diğer gezegenlerden lezzetli kokuları dahi içinde barındırabilen bu tuzluk boyutundaki cihazlar; sofralarımızda bulunan baharatlıktan öte bir şey olmadığı gelişmişlik seviyesini göreceğimiz günleri iple çekiyorum. Zira renklerin ve sesin hüküm sürdüğü bu karışımlarda hala bir şeyler eksik.



Kullanılan görseller: 0,1


Kaynaklar:
https://www.sciencedirect.com/