23 Nisan 2021 Cuma

Zaman Makinesi I


    
     "Batan güneş çoktan yarını aydınlatmaya başladı." [Gintama açılış müzik videosundan bir cümle]

        Birincil tüketim maddesi varsayılan olarak sudur. Daha sonra yiyecekler kademeli şekilde eklenebilir. En üst nokta ise yenmez içilmez lüks tüketim ürünler diyebiliriz. Sıralamanın neresinde olduğunu bilmediğim maddi olmayan duygusal tüketim ürünleri de bir yerlerde olmalı diye düşünüyorum. Fakat bizim konumuz yine yiyecekler ile ilgili.

        3 yıl önce denk geldiğim sanatsal çalışmanın bende bıraktığı etkiden midir bilmem, benim için önem arz eden yemeklerin veya bu yiyeceklere ulaştığım mekanların değerini düşündürdü.
Belirli bir süre akıntıları ile mücadele ettiğim şehrin merkezine oldukça yakın bir noktada ızgara çeşitleri sunulan bir lokantayı dillendirme gereği duydum. Kendisi şehirde bulunduğum yıllarda yanılmıyorsam 4 şubeden oluşan ufak bir lokantalar zinciriydi. 3 numarayı deneme fırsatım hiç olmamasına rağmen, üzerine daha derin düşüncelere dalmam gereken 2 numaralı şubesidir.

        Fiyatlandırma kesinlikle ucuz olmamakla beraber mekanın içerisine girmeden camın üzerine yazılmış fiyatları görebiliyorsunuz. Böylece sürpriz faktörü ortadan kalkıyor. Ama lezzet peşinde fiyatın önemsizleşmesi sorunundan dolayı 2 numaralı şubeye defaatle gittim. Farklı kombinasyonları denemekten kendimi alamadım. Hem yemek menüsü(adana, kuzu, ciğer ve tavuk
ayrıca içecekler) hem masanın karşısında veya sandalyemin yanında olanların farklılaşması ile güzel bir yelpaze elde edebildim. Bu yelpaze diğer şubelerde de denenmesine rağmen aynı muntazam sonuca ulaşmama yardımcı olmadı.



        Bahsedilen sanatsal çalışmanın açıklamasına göz gezdirildiğinde, gezegenin öbür ucunda mekan algısı temelinin yine yiyecekler ile sağlandığını görüyoruz. Mutfağın varlığı yok olma tehlikesi ile karşılaştığında tüm temsilciler mührün kaynağını kendi sanatsal ifadeleri ile taçlandırıyor.

        Tüketim faaliyeti sadece karın doyurmak için değil, anı mühürlemek adına da kullanılır. Zira 2 numara %50 oran ile tek gitmişimdir. Bazen 2 bazen 5 kişilik geniş sofralar gezegenin sorunları ile ilgili yoğun muhabbetler bu leziz yemeğe eşlik etti. Zira ev sahibi oydu. Bu mekan inakaya gibi yıkılma tehlikesi ile karşılaşmadı. Hatta yazıda kullanılan ilk foto yakın zamanda şehri ziyaret eden yemek arkadaşlarımdan biri tarafından çekildi. Aslına bakarsanız bana 10 Kr'ye lisans hakları ile sattı. Fakat fatura sorunları sebebi ile ödemenin gerçekleştirilemediğini belirtmeliyim.

        Kebap yediğim bir mekanı modellemem gerekip gerekmediğini merak ediyorum. Fakat masa etrafında toplanmış aç kesimin kelimeler kullanarak daha lezzetli bir sofra oluşturduklarına düşünüyorum. Ancak tek yemenin de kendine özgü ayrıcalıkları sunduğunu söylemeliyim. Kime ait olduğunu bilmiyorum fakat geçenlerde kayıt olmaya çalıştığım web sitesinde öğretici bölümde yer alan şu söz "Kendi kendinize konuşmanın bir avantajı, en azından birinin dinlediğini bilmenizdir." tek başına ziyafeti daha iyi tanımlıyor.



        Bu eşsiz yiyecekler, kendilerine ulaşma temelinde çok daha heyecan verici serüvenler gizliyor. Yetiştirilmesi için geçen tüm bu süre, hasat edilmesi adına olgunlaşma aşaması ve çok daha önemlisi saklama koşulları. Elde edilen eseri saklayabilme yeteneğimiz buzdolabının icadı ile başladı sanıyorum. Daha öncesinde soğuktan ziyade sıcaktan faydalandık. Kurutmaya olan çabamız o kadar güçlüydü ki pastırmaya ulaştık. Ama pastırma başka bir hikaye için şimdilik kalsın. Buzdolaplarının icadının yanı sıra teknolojik gelişmeler durmadı.

        En büyük icatlar listesi hakkında kitaplar yazılmışken, heyecan peşinde koşuyor değilim. Tam bu noktada bir kitap önerisi aklıma geldi. Belki de 10 yıl önce okumuş olduğum bu kitap tarihin ilginç ikililerinden biri olan "Vida ile Tornavida - Witold Rybczynski" hakkında.

        Saklamaya olan inancımız önce görsel olarak ortaya çıkmıştı, gelişim ressamlık sanatını geri plana atsa da video kayıt kısmına gelindiğinde fotoğrafın dahi önemi yitirilmeye başlandı. Gerçi bu sıralamada buzdolabının daha sonra olması ilginçtir. Sanat yemekten bile önce tutuldu diyebilir miyiz? Şu sıralar sanat görsel manada hareketli sanal resimlere kaymaya çalışsa da ilerleyen günlerde sanırım puslu yarınlar daha görünür olacaktır. Zira sanatın tanımlanması, ölen insanların eserleri üzerine ya da tarihin yani günün ölümü üzerine tepinip duruyor olması ile ilintili. Ölen insanların geçmişten seslerini duyduğumuz veya görüntülerini görebilme gerçeği ile yaşıyoruz. Fakat daha da önemlisi insanlar öldükten sonra bile onların yemeklerini yiyebiliyoruz. Buzdolabının icadı ile ileriye dönük dondurulmuş gıdalar yenilebilir halini koruyor. Bu da bizi evlerimizde garip ve tutarlı olmayan zaman makinesi bulunduğu gerçeği ile baş başa bırakıyor.

        Şu an kaybolan nesneler dinamiği adı altında işleyeceğimiz konu ölüm olmamalı. Kaybolan her değerin peşinden ona ait bir anı not alınır. Notlarında kaybolma ihtimalini göz önüne alarak değerlendirmeleri yenileyebilmek veya hatıraları canlandırabilmek için tüketilebilir kaynaklara ihtiyacımız var. Fiziksel olarak gezegenin başka bir noktasında denk gelememe ihtimaline karşın, yemek yediğim insanların hatıralarının en azından varlıklarının mekana kazınmış hallerini buraya not alıyorum.

        Başka bir öneri ise eğer yolunuz düşerde adana kebap yeme arzusu içerisinde olursanız, siparişinizi bol yağlı olarak isteyin lütfen.




Kullanılan görseller: 0,1,2,3