Bütün planlar gerçekçi bir hayalin yansımasıdır. Ulaşılabilirlikleri ise mesafeleri ile orantılıdır. Sonuç odağından ayrılmayan bir çift göz, ancak tek düze bir tada ulaşabilir.
Gerçeklik çizgisi ile hayalin uçurumu, tanım gereği dans eden bir teraziden farksızdır. Denge konumunu ne arzu etmeyen vardır, nede ulaşabilen. Öte yandan bu ikilinin en büyük benzetimi ışık oyunları ile anlaşılır. Işık kaynağı, kontrol yüzeyi ve gölgeyi oluşturan siz. Işık kaynağı hayallerinize denk gelirken, kontrol yüzeyi ise gerçekliği temsil eder. Siz hayallerinize ne kadar yakın durursanız gerçeklikte belli belirsiz bir gölgeye sahip olursunuz, gerçekliğe ne kadar yakın durursanız son derece keskin hatlarınız aşikar olur. Durumun yapısı gereği ışığa yaklaştıkça yüzeyde kapladığınız alan artarken keskinliğiniz azalır. İşte tamda bu noktada hayallerine fazla tutunan insanlar yüzeyde belkide fark edilemeyecek kadar silik ve içinde olduğunuzu anlamayacağınız kadar büyük bir varlığa sahip olmakla gerçekliğe etki edemezler. Diğer taraftan yüzeye fazla yakın olmak olası diğer tüm senaryolardan habersiz; tekil yüksek bir odak ve eritici uzmanlığın körlüğünde keskin hatları ile korunan kaleye namzettir.
Hayale dokunacak ve kaplarcasına kadar yakın olmak; aynı hayali görenlerce gerçekliğin, sizin ışık geçirgenliğiniz nispetinde tekrar renk alması ile sonuçlanır. Verimlilik ilkelerinin gölgesinde, aynı zamanda ısı kaynağı olarakda değerlendirebileceğimiz bu ışık kaynaklarına uzun süre yakın bulunmak pek mümkün değildir. Belkide bu yüzdendir ki aynı hayalin etrafında pervaneler misali dönerler ve yanarlarda yinede ışık kaynağından bir şey eksiltmezler...
Bu bağlamda iki sınırda da at koşturmanın heycanı ile gezilmez ise yolda; ne önemi ve sınırın ha bu ucunda, ha şu ucunda...
Kullanılan görseller: 0,1,