18 Şubat 2022 Cuma

Sürekli Ufak Adımların Büyük Sonuçları



    
    Bilgeliğin kayda değer kısmı bakır ya da camsı borulardan akarken; pınarın başında olan bizlerin keskinliği, tecrübeler nispetinde köreliyor. Tadılmaya değer her yiyecek, tercih edilmeyenler veya yarıda bırakılanlar diyarında bir sonraki taliplisini bekliyor.

        Tüm bu akışın içerisinde okunmaya, uygulanmaya ve deneyimlemeye değer kayıtların tadılması yahut bitirilmesi bazen fazlaca külfet içerebiliyor. Besinlerin tüketim süreci ve lokmaların büyüklüğü ile ilgili her kayboluş, başkaca benzerliklerin sahiline vurmak ile sonuçlanıyor. Herhangi bir işe yoğunlaşırken küçük parçalara bölmek ya da tüm hayat süresince kaç bölüm işlemine sahip olduğunuzun farkında olmak.



    
    Elektrikli testerelerin doğası gereği büyük bir balta veya kılıçla karşılaştırıldığında üstünlükleri takdire değer niteliklere ulaşıyor. Ancak daha da ilgi çekici olan kısım, çalışma prensipleri olsa gerek. Tek bir balta ağzı yerine daha küçük bıçaklardan oluşan bir güzergahın dönüşümlü olarak ufak parçalar koparma düşüncesi. İşin temelinde baltanın kullanımının zorluğunu bir derece olsu kolaylaştırmak adına çıkılan bir yolculuğun çok da girift olmayan yöntemlerle elektrikle güç takviyesi hikayesini dinlemekteyiz.

        Testerenin kimliği gereği; ağaç gövdeleri veya dallarını bölmek gibi görece silindirik parçalar üzerinde bir hakimiyetten söz edilmesi gayet olasıdır. Bunlara çok daha ileri düzeyde ağır sanayi şarlarında profillerin kesimi de katılabilecekken, başlangıca odaklanmanın daha önemli olduğu kanısındayım. Silindirik parçanın eksenine paralel olmayan dik bir kesişin anlatımında; işin zamanla daha fazla yüzeye etki ettiği, yarısı olarak belirtilebilecek kısmın en yüksek yüzeye temas edildiği noktanın algılanması, grafiğin görece simetrik olmasıyla sonuçlanacaktır.

        Bu grafik kuşaklar boyu ilerleyişin, merakın ve vazgeçişin temellerini oluşturmakta, simgesel bir çizgiden öte değil. Yeni başladığınız bir işin merakınızı cezbedecek ve sizi davet edecek noktası testerenin ilk teması ve talaş kaldırmasıyla mümkün olabilir. Belki doğrudan deneyimlemekle değil sadece gözlemleyerek bile bu grafikte yer edinebilirsiniz. İlerleyişin temelleri başladığınız işin benzersiz gövde şekline göre değişiklik gösterebileceğinden simetri bozulabilir veya birden fazla kez tekrarlayabilir. Değinmek istediğim ana nokta işin ilerleyen dönemlerinde görece benzer gövdelerde denk gelinen yüzey büyüme eğrisi ile karşılaşılma durumu alınan keyfi arttırdığı gibi, öğrenimin düşüşe geçtiği eğri ile keyif de düşebilir.

        Daha da ziyade aynı gövdenin farklı düzlemlerce defaatla başlanıldığı işleyişlerde elde edilen zevk yine azalmaktadır. Bu durum yarım bıraktığınız projenize tekrar ve tekrar yeniden başlamak yoluyla ilerletmek hevesinizin karşılığındandır. Bu durum testere metaforundan da yola çıkarak zamanla gelişim vaat etmeyen bir körelme ile sonuçlanacaktır. Bazı durumlarda tamamlayıcı yeterlilik diyebileceğimiz ağacın ki bu durumda bilginin belli bir miktarına erişim sağladığınızda devam etmeden de ağacı yıkabileceğinizi unutmamalısınız.



    
    İlerlemek tutkusu sürdürülebilir değilse, adımlarınızı daha küçük ve sürekli atmayı deneyin. Aynı bir elektrikli testere gibi. Daha az yorulmanız pek mümkün değil ancak ilerleyişin kesinliği dikkat çekici olacaktır. Döner kepçeli ekskavatörleri bilir misiniz? Çok büyük cüsseli cihazlar. Yüzey madenciliği için uygunlar. Üstelik kendilerine ait bir testeresi olduğu da iddia edilebilir. Daha da mühimi hareket noktasında da paletli sistemleri ile görece küçük adımlarla ilerlerler. Yapılan hamlelerin tekrar etmesi durumu döngü olarak tanımlanabilir. Genelde sıkıcıdırlar ancak onları zevkli ve ilgi çekici kılan sonuçlarıdır.

        Karakterlerimiz; kesici aletlere benziyor. Asıl sorun kısıtlı ömrün tercih edilesi projeler eşiğinde tüketilmesi durumu olsa gerek ve eğer elde edemediğin bilgeliğin döngüsüne takıldıysanız, bunun farkında olmalısınız.

        Yakın zamanda izlemiş olduğum "Zamanda Tutsak"(Old - 2021) filmi, körelmenin akıntının yavaşlığından dolayı anlaşılmasının ne kadar güç olduğunu bir kez daha tekrarlamış oldu. Film çok daha fazlasını içermek için çabalarken, elde etmek istediğimi çoktan elde etmiş ve yazıma iliştirmiştim.



    
    Ancak bu hikaye veya benzetim oldukça tanıdık. Arzu, testere dişi konumuna ulaşılacak bir projede çalışmak olmalı gibi geliyor. Tam o an daha önce bahsettiğim ömür çizgisinden başka bir sahne geliyor aklıma ve kullandığımız araçların düşünsel yapılarımıza, bize ne kadar benzediği bir kez daha şaşırtıyor beni. Bu bağlamda belki de dönen gezegenimiz üzerindeki ufak noktaların temsili olan bizler, daha ufak lokmaların peşinde bir hayat sürmeliydik.


Kullanılan görseller: 0,1,2,3

11 Şubat 2022 Cuma

Mekanik Kontrol


        Bisiklet kullanmanın, motor becerilerimiz üzerindeki gölgesinde ferahlamak adına; kısa bir yolculuğa hazır olduğunuzu düşünerek, başlıyorum.

        İnsan gelişimi mekanik dalı yönünde oldukça hassas işlemlerin sürekli olarak değişim gösterdiği süreçlere ev sahipliği yapıyor. Emeklemek, yürümek, koşmak ve belki tekrar emeklemek... Düşünsel sürecin fiziksel sürece yansıması, tüm bu işlemlerin eş zamanlı olarak ortaya çıkması olağan ve pek tabii istenen sonuç.

        İşlemlerin karmaşıklaşması, beden denilen aracın başkaca mekanik araçlar üzerindeki etkisinde gözlemlenebilir. Ancak biz daha çok alışkanlık seviyesine varmadan tadılan his üzerinde durmak istiyoruz. Bu his başarmayla karışık hükmetme ayrıcalığıyla birleştiğinden daha tatminkar bir hal alıyor. Sürecin devamı tek düze bir hayatın rüzgarlarını hissetmek misali alışkanlığı simgelemektedir.

        Başarının yeterince lezzetli olmasından ziyade, uzvunuz dışındaki bir parçayı yönetebilme aşamasının gelecekte daha sık duyacağımız yeni başlıkların temelini oluşturacağı kanısındayım. Bisikleti harekete geçiren her ne kadar doğrudan kas gücümüz olsa da; hali hazırda iki tekerli bir nesnenin denge konusundaki zaafını kapatabiliyor oluşumuz bu durumu değerli kılıyor. Denge durumunun gerçekleştiği ilk an ve takip edecek olan durma anına kadar olan süreç; algıların tetikte bekleyişiyle beraber oluşturulmuş gerçeklikten ibaret.

        Araba sürmek adına direksiyonu kavradığınız ilk an, tekerlerin sizin emriniz ile harekete geçtiği o karmaşık yapı. İşin birazda mühendislik kısmından hareketle, eğer içten yanmalı motora sahip bir araç yönetmeye çalışıyorsanız; yanma odasını içerisindeki patlamaları, on milyonlarca yıl önce yaşamış canlıların sıvılaşmış hallerinin bu odalarda emrinizle basınç altında tutuşmaları ve pek tabi tekere istenilen gücün aktarılıncaya kadar olan süreçteki tüm gerekli aktarım organlarının uyum içerisindeki çalışma süreci.

        Elektrikli araçların, içten yanmalı motorların büyüsüne sahip olmadıkları doğru, ancak alışılmadık ivmelenme hızları ile bu açığı kapatmaya yakın olduklarını söylemekte fayda var. Mühendislik açısından içten yanmalı motorların kaybolmaları üzücü olabilecekken, gezegenler ya da galaksiler arası seyahat için kullanılabilecek motorlarında takdire şayan yönleri bu büyüyü tekrar oluşturacağı yönünde olan inancımı destekliyor.


        Mekanik bir çok cihaz var, bunların en görkemlileri genelde ulaşım için kullanılıyor. Üstelik ortamlarının değişikliği hissiyatı da doğrudan etkiliyor. Sürat teknesi ile kürekle ilerleyen kayığın;  Planör ya da yamaç paraşütünün, ses duvarının delen uçaklarla ilk aşamada verdiği zevk tartışmasız bu mekanik yönetme mutluğuna güzel örnekler. Üstelik Helikopter, hovercraft, sıcak hava balonu, yüzey madenciliğinde kullanılan iş makineleri ortama olan bakış açınızı da fazlasıyla değiştirebilir. Güzergah değişiminin döngü içerisine hapsedildiği teleferik veya rayla sistemlerinde kendine göre bir cazibesi var. Daha da uzatmak gerekirse yüzen arabalar, deniz uçakları ve suyun altında uzun süre kalabilen denizaltılar; ihtiyacın ötesinde belki de tatmin arayışının ürünleridirler.


        Nihayetinde kullanımı ehliyete bağlı olan son derece gerçekçi daha ufak modellerini, büyüklere oyuncaklar sınıfında da görmek mümkün. böylece kumanda üzerindeki butonlar ve pedallar yardımı ile aynı his peşinde koşulmuş olabilir. Motor sporlarının seyir zevkinin rekabet duygusundan sıyırıp, birazcıkta olsa buna bağlı olduğunu söylemek yanlış olmazdı. Bu kısımda bilgisayar oyunlarının, gelişen donanımların, programcıların ve grafikerlerin ışığında; gerçekçi benzetimlerinin -benzer etkiyi oturduğunuz yerden yaşamaya var mısınız?- tadındaki sorunsalın bir sonucu olduğunu da biliyoruz.

        Henüz alışkanlık olmayan diyarların zevki, başlangıç kısmında yer alan öğrenme açlığı ile ifade edilebilir. Öyle ki bazı durumlarda bu öğrenme zevki, sonuç üzerindeki tatmin duygusunun önüne geçebiliyor. Bu bağlamda bisiklet sürmekle başlanılan eğilim yıllar geçtikçe çok daha fazlasına duyulmuş heyecanın hem üretimde hem tüketimde yankılarını hissetmemize sebep oluyor.


Kullanılan görseller: 0,1,2,

4 Şubat 2022 Cuma

Elde Olanlar Eskimolar ve Bedeviler

        Bambu, mısır ve buğday. Medeniyetler güzergahını, çağlar boyu kurulan düzenleri ve kolay yola olan ilgilerini tek düze bir kağıt parçasında ifade etmek gerekseydi; sanırım bu üç kelimeyi tercih ederdim. Belki buğdayın yanına pirinç de eklenebilirdi ancak o zaman üç kelime sınırını geçmiş olurduk.

        Başlangıcı buğday ile dile getirmeliyiz. Birincil besin kaynağı saklamaya el verişli, yetiştirmesi görece kolay, verimli, son derece doyurucu ve bir çok yemek çeşidine gebe bir ürün. Toprak mahsulleri sınıfında iklim koşullarını ele alarak gezegen çevresinde bu belki pirinç havuzları, patates taraçaları veya üzüm bağları olabilir. Suyun bolluğu düzlüğün olmayışı önemli değil, bazen kolay ifadesi sadece alışılmışı simgeler. Yaptığınız işin zorluğu bu minvalde sadece ne kadar tekrar edilmiş olması ile ilgili sanırım ve pek tabii bu yüzden zorluk ifadesi en göreceli kelimelerden olsa gerek.

        Öte yandan yıllar ilerledikçe eski kara parçalarına yeni adlar verilir ve uçsuz bucaksız araziler artık elinizdedir. Doğal olarak toprağı işlemek artık sorun değildir. Medeniyetler başlığına geçmek başkalarını silmek ile mümkün olmasa da başka bir yöntem tüm ilgiyi üzerinize çekebilir. O esrarengiz mısır koçanları ve kendisinden elde edilenler. Tarih sahnesinden yeni bir sayfa pek tabi mısır şurubu ile açılmıştır. Tatlıyı ifade eden ibrelerin sınırını tekrar çizecek son derece karlı bir sonuç. Saklanabilirliğin öneminin kalmadığı ama raf ömürlerinin uzatılmaktan da geri durulmadığı dönemler geçip gitmiştir artık.

        Gelişim süreci yer altı ve yer üstü kaynaklarını kullanmak doğrultusunda, yani elde olanlar ile mümkün olurken; merdivenleri tırmanmanın da kendine göre gelişim katsayıları etki etmektedir artık.

    Gezegen dönmeye, vakit ise geçmeye devam etmektedir. Sizin için geçerli olan eldeki kaynağınız işçilikse ona en sade hammaddeyi bile vererek küresel ekonomiye giriş yapabilirsin. Evet sırada bambu istilası var. El işçiliği ve doğala olan düşkünlüğün zirvesi için temel atıldığı zamanlar. Elimizde ne var sorusuna verilebilecek en sade cevap ağaç olsa gerek. Gezegenin diğer bölgelerindeki ağaçlara nazaran, ürün olarak kullanılabilecek düzeye gelme bakımından kısa bir sürecin takipçisi olan bambu; kaybolmak üzere olan bir medeniyeti ticari hükümranlık kademesine getirebilir mi? Üstelik temel mutfak gereçleri üretilerek? Tonlarca ağacı olan memleketlere bambudan yapılma kürdan satarak pek mümkün olmasa gerek. Ama başlangıç şeklinde kabul ve ardından gelen merdiven katsayıları bunun olumlu sonuçlar doğurabileceğini gösteriyor. Mısır şurubu satıcılarının sadece dükkanlarını değil, tamamıyla işlek caddelerini satın alabilecek bir bambu filizi gözlerini açıyor.

        Hikaye elbette burada bitmedi, hep beraber izliyoruz. Fakat kulağımıza başka hikayelerde çalınıyor. Filleri ile ünlü kasabaların, kum(pürüzlülük seviyesi düşük) ve petrolü ile ünlü kasabalara çimento yapımında kullanılmak üzere kum taşıdığını duyduk. Belki de çok daha temel olan suyun yokluğunu hissedip tüm gezegeni zora sokacak kırmık sorunu da dile getirilebilir. Ya solunabilir hava, atlamamamız gereken bir diğer madde; halkını gün içerisinde uyaran, kuzey batısından gelen kirli gaz bulutları(süzülmemiş yoğun sanayi yerleşkesi havası) sebebiyle mümkünse dışarı çıkmayın diyen kasabalar...

        İşte sandalyesi üzerinde, kar yağışı eşliğinde; suya-havaya-toprağa yani nereye bakarsam, ticari bir ürün görüyorum ve o an kulağında şu söz çınlıyor... "Kutuplarda Eskimolara buz, çöllerde bedevilere kum satmak."


Kullanılan görseller: 0,


28 Ocak 2022 Cuma

Başarının Kilidi

        Bilâsebep çıkılan her yolculuk, denk gelinen izlerin eşiğinde ve göz kamaştırıcı iplikler içinde olduğumuzu bir kez daha hissettiriyor.

        Takip edilen lider ruhlu insanlar, yoğun caba ve gayret sonucu başarıya ulaşanlar ve pek tabii imkansızlıklar içinde babil kulesi dikenler... Evet, yazılmaya veyahut okunmaya değer insan hikayeleri başlığında, büyük yerlerin zapt edilmesi noktasında iş yapan raflar olduğunda hem fikiriz. Ancak ne süslü perdeler arkasında gizlenen gerçeklerin ne de haddinden fazla sahne ışığına tutulmuş doğruların önemsenmemesi gerektiği kanaatindeyim. Zira hepsi bir temele veya benzer bir ruha yakınlıkları ile takip edilesi konumlara ulaştılar. İşin özünde alet kutusu mantığı her hikayeyi kurtarıyor. Sadece işe yarayan parçayı al, gerisi pek mühim değil.

        Geleneksel iz sürme tekniklerine hakim olmayışım ve gezegen genelindeki azınlığın içinde yer almayanların, bu teknikleri sadece bariz iz bırakan zeminlerde kullanabildikleri düşüncesi içerisinde bulunmamdan dolayı bir takım güzellemelere girişeceğim. Havanın kokusunu alırmışçasına insan tanıyanları veya gördükleri noktasında fikirlerini beyan edenleri görmek pek tabii mümkün. Ama biraz geçmişe bakalım, adımlarını sayalım; kurduğu iletişim ağını yoklayayım tarzı deney mekanizmalarına sık yer verilmediği kanısındayım.


        Gerçekleşmiş olayların özünde ortam oldukça etken bir madde. Hayatta kalmaya olan samimiyetimizi sınayan en büyük başlık. Felaketlerin veya iklim değişimlerinin yaşanılası hayatı doğrudan etkilediğine kuşkumuz yok. Bireysel düzeyde kelime birazda mecaz manasında kullanılarak edebi değerler bütünü oluşturabiliyor. Bu bağlamda evin yanındaki garajda gezegenin her yerinde duyulacak markaların oluşmasında adımlar atıldığı fikrine bakış açımız pek tabii farklılık gösterebiliyor.

        Yine bu yol ayrımında zeminin ne kadar iz bırakmaya müsait olduğuna dikkat çekmek istiyorum. Tüm bu odağımızın ayrılmadığı hikayelerin önemsenmesi, çok daha anlaşılır oluşu olsa gerek. Zira takip edilesi, kendinden uzaklaştırmayan ve oldukça genele hitap eden başlangıçlara sahipler. Halkın arasından seçilen gladyatörlerin hikayesini izler gibiyiz. Fakat artık aramızda olmak yerine sahnedeler ve sahneden inmemek adına sürekli çabalıyorlar. Medeniyetler tarihinde elbette tersi bir çok hikaye yer almakta fakat gezegen çevresinde oynanan kulaktan kulağa oyununda pek de yer almadıkları hissiyatı içersindeyim.


        Felaket olarak adlandırdığımız, bitti dediğimiz anlar izlerin en kolay gözüktüğü anlardır sanırım. Aslında farklı olarak yaptığımız doğru başlıkları dillendirmekten öte değil. Yukarıda anlatılan hikayeler bütünündeki hayranlığın temelindeki anlatım, kar üzerindeki ayak izlerine bakmaktan başka bir şey değil. Daha az yorulmak adına o izleri kullanmak ve ilerlemek ise başka bir hikaye doğrusu... Felaketin boyutu ne kadar büyükse yürümek fiilinin işleme geçme süresini o oranda hızlandırıyor.

        İnsan toplumu son derece hızlı ve görece güvenli iletişim ve ulaşım araçlarını icat/inşa etti. Tüm bu kolaylıklar için de nasıl olduysa kaybolmayı da başarabildi. Ya küçük bir felakette kendine geldi ya da ufak bir iz bıraktı gitti. Bugün bir farklılık yapalım; izleri takip ederken, onları kullanmaktan niye geri durduğumuzu da sorgulayalım.

        Değinmeden geçemeyeceğim, belki de iz bırakmayanları düşünmekte farklı bir yolculuğun şatafatlı kilidini gösterebilir. Son derece sık dokunmuş iplikler arasında kaybolacak kadar azimli olmamanız tavsiyesiyle.

Kullanılan görseller: 0,1,2,

21 Ocak 2022 Cuma

Oyuncak Yakalama Makinesi


        Bülbülü altın kafesinde duyanlar, ayrılıktan dem vurduğunu sanırlar. Davetkar edasıyla başlamıştır bülbül ve anar geçmişi, geleceğinde bugünün.

        Aşırıya kaçan toplumlar meskeni Japonya'da, oyuncak yakalama makinelerinin varlığı kendinden söz ettirmeye değecek gizemler barındırıyor ve pek tabii bazıları sırlarını apaçık ortaya seriyor. Bu tip bir oyunu daha önce oynadığımı hatırlıyorum. Ama konu yaşadıklarımdan ziyade başkaca insanların kıskaçlar arasındaki yaşamları olsa gerek. Mekanizma oldukça basit olmakla beraber, bağlı olduğu şirkete kar sağlamak amacıyla bir takım matematiksel kısa yollara başvuruyor... Ama bizim gördüğümüz sahne çok daha farklı, cam bir hapishane tanımı doğru olabilir. Olay ufkunda tutsak düşmüş oyuncakları kurtardığımız varsayılabilirken; bir diğer göz, ütopyasından ayrı düşürülmesi hedeflenmiş bir oyuncağı betimlemeye ihtiyaç duyacaktır.

        İşte bu noktada aşırıya kaçınma kısmı çeşitlilik ve sunumla mümkün olsa gerek. Görece değersiz bir peluş oyuncak yerine, sadece bu tip bir cihazdan elde edebileceğiniz sınırlı sayıda bir koleksiyon parçası da konulduğu görülebilir. Ya da günümüz şartlarında oynamak için ödediğiniz miktara alınabilecek bir abur cuburun on misli ödül olarak konulabilir. Camdan hapishane aydınlatması o kadar fazladır ki, gözlem sonucu elde edilecek ilk cümle -bir şey gizlenmeye çalışılmıyor- verisidir. Daha da önemlisi ödül havuzunun dikkat çekiciliği de ayan beyan ortadadır artık. Ödülleri her yönden değiştirdikten sonra sınıra geldiğimize olan inancımız bir an olsun oluşmamalı. Zira bu topraklar, sınırın betimlenmesine dahi karşıdır artık... Haydi hiç görüşmemiş mekanizmalar yapalım. Öyle ki mühendislere ilham olsun. Yeter ki kişi değersiz gördüğü o maden parçasını bu hapishaneye(artık camlı vitrini ile oyun salonu kastedilmektedir.) giriş bileti olarak o anahtar deliğine yerleştirsin.


        Tekrar etme durumu oldukça fazla insanı rahatsız etmiş olacak ki; hayatları boyunca sürdürdükleri iş-ev ritüelinden, kendilerini her an değişen bu minik hapishaneden kurtar oyunlarıyla uzaklaşmakta bulmuşlar. En azından parıltılı ışıklar saçan camın(ekranın) arkasında gördüğüm duruma yorumum, bu olsa gerek.

        Camın en büyüleyici yönü şeffaf olması, çok uzun süredir kullanıyoruz bu malzemeyi. Geliştirmekten bir an olsun geri durmadık. Ama çağlar boyu kendisini en çok, hapsettiğimiz şeylerle aramızda bir miktar mesafe bırakıp izlemek için kullandık. Belki de hayatı boyunca karşılaşmış olduğu iki yüzlülüğe olan tutumun yan etkisi olarak kırılgan bir hal aldı.

        Arzuların hedef noktasında çağlayan olduğu anlarda; avuç içinizde yer alan kontrolcü, fırsatlar sunulduğunda nasılda başarılı olabileceğinizi gördüğünüz küçük bir dünya sunuyor camlı ufak odalarda. Bu bağlamda camın arkasında yer alan ışık yeterince parlak ve dikkat çekici olabilirse; zaman ve mekan algısını başarılı bir şekilde bükebiliyor. Sonuçta camın yeri değişmese de o an kıskacın arasında yer alan her ne ise değişiyor.


Kullanılan görseller: 0,1,

14 Ocak 2022 Cuma

Ortak Dil ve Köprüler

        Birlikteliğin en büyük sembollerinden biri iletişim olarak düşünülebilir. Sömürgeci devletlere olan tutkulu inancın bir sonucu olarak ortak dilin belirlenmesini ve pek tabii tartışmaları da beraberinde getirdiğini dönemler içinde görmüş bulunmaktayız. Bilim adı altında yer alan çevrelerin yine çok daha eski, artık pek de konuşulmayan bir dili seçip kelime hazinesini yağmalama durumuna gelmesi belki de rekabet özlemindendir.


        Aslında tutkununda ötesinde hepimizin bildiği daha büyük bir sebebin varlığı diğer tüm sebeplere gölge düşürmekten kendini alamıyor. Geriye dönük yazılı eser mirasına ve bilgi birikimine ulaşımın çok daha mühim oluşu durumu; mevcut köprünün yıkılmaması için geçerli sebebi sunuyor. Köprü kavramı oldukça ilginçtir. Temel ihtiyaçlar listesi barınma kapsamında yer alabilir mi emin değilim. Fakat köprüler her zaman bir hedefin varlığını simgeler. Ulaşım yalnızca bir hedef doğrultusunda yapılır ve yolu kısaltma istemi ancak daha büyük bir hedefe öncülük edecekse uygulanır.

        Köprüler görevi çerçevesinde inşa edilir veya geliştirilirler, kullanım miktarı, ihtiyaç durumu çerçevesinde de bakım görürler. Yakalayamayan ya da inanmak istemeyenlerin bir sonraki adaya geçerken zorluk yaşadığı her dalga köprüler ile aşılır. Diller hep köprü görevi yapar. Ne yazık ki artık bazı köprüleri kullanamıyoruz ve yine ne yazık ki her yeni kurulan köprüyü deneyimleyemiyoruz. Unutulan veya henüz keşfedilmeyen dillerin; nadide çiçeklerin kurutulup unutulduğu sayfalar arasında sıkışıp kaldığı gibi, meraklılarını yahut mirasçılarını beklediğine inanmak, her ne kadar umut vaat edici olsa da, köprülerin gözükmeyişi başka bir toprak parçası varlığının da olmadığının diğer bir göstergesidir.

        Gezegen çapında sıklıkla dillendirilen başlıklara inanılırsa, iletişimde büyük yapıtaşlarından birinin para olduğu varsayılabilir. Belki de dönemsel olarak gezegenin farklı coğrafyaları, bu kağıt ve maden parçasını araç olmaktan daha farklı rütbelere çıkartma heyecanına yenik düşüyordur. Nitekim tarih pastasında en büyük dilim bu başlık ile doğrudan ilintilidir.

        Ortak dil olarak değerlendirilen her köprü haritada yer alırken, kullanımı için bir takım fedakarlıklar silsilesi arzu ediyor. Bu durum kimi zaman anlatım zorluklarından, çoğu zaman ise bilişsel yetenek sınırlarının fazlaca aşağıda yer almasından dolayı gerçekleşiyor.


        Farklı diller arasındaki etkileşimde birebir olarak çeviriler ve pek tabi yorumlamalar yer alırken, kayıplar için yas tutulmuyor. İnsanlık her dönem bir adım daha atmanın heyecanını, yeni toprak parçalarında veya değerli olduğunu iddia ettiği olası nadir madenlerde arıyor ve nitekim buluyor. Para olarak değerlendirdiğimiz ticarettin temel iletişim dili genelde bir tercümana ihtiyaç duymuyor. Yan yana gelmiş rakamların önüne veya sonuna eklenmiş bir sembol ya da birimi belirten isim; anlayış için yeterli veriyi sunuyor. Çok daha temel cihazlar olan hesap makineleri ile çevirileri kayıpsız şekilde yapılabiliyor.

        Ortak dil konusunda bence uzun zamandır çok gelişmiş bir çeviri sistemi kullanıyoruz. Üstelik çağın getirdikleri üzerine şekillenebiliyor. Ancak yeterli değil. Bu bağlamda 2000'rin başında yeni bir köprü oluşturuldu. Son dönemde ortak dilin daha net oturabilmesi adına sanal para olarak tanımladığımız veriler ortaya çıkıp kayboluyor. İnşa edilmiş olan ve yitip giden köprüler. Yeni toprak parçalarının varlığını simgelemekten geri durmuyor.

        Ortak dilimiz olan para birimlerinin çevirilerinde hata yapmıyoruz. Yeni ülkelerin veya toplulukların oluşmasından daha hızlı olarak para birimleri oluşturuyoruz ve yok ediyoruz. Kültürel mirasımızda bahsetmeye değer bir başka köprüde görüşmek üzere.


Kullanılan görseller: 0,1,2

7 Ocak 2022 Cuma

Dağ Halkının Binaları

        Bedbaht biten planlar toplumundan uzaklaşmanın en iyi yolu inşa sürecini gözden geçirmek olmalı. Yaşadığı yerden çok uzaklaşamayan insanların gördüğü doğal güzelliklerin yorumu, nihai dilimde oldukça özel bir bakış açısının kilidini aralayabilir.

        Deniz, okyanus ve adı gelmeyen uçsuz bucaksız su kütlelerini daha önce hiç deneyimlememiş kişilerin ilk bakışmalarındaki iletişim kesiti, çölün içinde kaybolma hissi veya gösterişli bir dağın etekleri de yankıyı bekleme mutluluğu. Belki de mağara, bozkır, obruk ve benzeri deneyimlerden de bahsetmeliydik. Ancak biz, kameramızı dağ kısmından ayırmayalım. Aralarında görece en gösterişli olan dağ manzaraları; bütünleyici kapsamı, imparatorluğunu ilan eden sivrilikleri ve hükümdarlığının sonucu olan bir çok canlıya ev sahipliği yapma durumu.

        Doğal süreçler ömürler boyu tekrarlanırken; gezegenin katmanları yerlerinde rahat edememiş olacaklar ki, kendilerinden emin ve bir o kadar yavaş yolculuklarına başladı. İşte bu doğal görünüm, en kaba ve bilimden uzak anlayışla böyle ifade edilebilirdi. Öte yandan önümüzde tanımlanması gereken katmanlar bütünü varsa, onu insanların değerli olduğuna inandığı madenlerden de uzak sayamayız. Arzu edilenin ötesinde parıltılı taşların damarlarında öylece keşfedilmeyi beklediği örtülü bir güzellik.


        Şehir yapısal gereksinimleri gereği bazen bu doğal manzarayı yapayı ile değiştirme ihtiyacı duyuyor. Gökdelen denile yapay dağların arasındaki küçük yolculuğunuz, dağ halkını görme fırsatınızı arttırıyor. Üstelik gecenin karanlığında damarlar parıldıyor. Gözüktüğü gibi değişen pek bir şey yok, zirve yine hükümdarlığı simgelerken dağın derinliklerinde nefes alabilmek için özel havalandırma sistemlerine ihtiyaç duyuyorlar.

        Sıra dağların dizilimi gibi mahalleleri, küçük tepecikler takip ediyor ve sınırlar başka doğal dağlar ile kesişiyor. Tüm bunların içinde en değerli madeni, tabi ki insanın varlığı betimliyor. Kimileri için değer verilmeyecek kadar küçük ifadeler için ömrünü harcayanların izleri, şehrin ahenktar kokusuna ve pek tabii dokusuna işlemiş durumda. İnsan bedeninden kat be kat büyük yapıların yanından geçerken, alelade bir beton ve demir yığının görmüyorum; aksine nice cevherleri barındıran damarlarıyla, ihtişamlı dağ halkı binaları görüyorum.


        Hevesleri ve yoksunluklarını haykıran renkli tabelalar arasında yürüyüşüm belki çimenlere basarak devam etmiyor. Yinede zemin her köşe başında değişiyor ve taşlar vitrinlerine uyum sağlıyor. Sokaklar, yüzeye yakın petrol kuyuları gibi akışkan bir halde işlenmeyi bekleyen kalabalıkları barındırıyor. Sanki taşıdığı enerjiden habersiz karanlıkların sokağa çöktüğünü hissetmemek elde değil.

        Kuşkusuz gerçekleşmeyen her olası plan, farklı bir değerli maden için yeni fırsatlar ile geliyor. Şehrin aydınlık sokakları gölgelerde barındırmıyor değil. İnşa süreci tamamlanmamış veya tamamlanamamış binalar yaşayan bir topluluğun bir başka ifadesi. Devam edilebileceğine dair her adım, durağanlığın ve pek tabii bedbaht biten planlar toplumundan uzaklaşmanın yepyeni bir tanımını oluşturuyor. İnşa yeteneklerimiz sınır tanımıyor. Dilersek deniz seviyesinin kilometrelerce altına veya üstüne seyahat edebiliyoruz... Sanırım dağ halkının insanları en çok hayatta kalma yeteneklerini küçümsüyor.


Kullanılan görseller: 0,1,2,