7 Ocak 2022 Cuma

Dağ Halkının Binaları

        Bedbaht biten planlar toplumundan uzaklaşmanın en iyi yolu inşa sürecini gözden geçirmek olmalı. Yaşadığı yerden çok uzaklaşamayan insanların gördüğü doğal güzelliklerin yorumu, nihai dilimde oldukça özel bir bakış açısının kilidini aralayabilir.

        Deniz, okyanus ve adı gelmeyen uçsuz bucaksız su kütlelerini daha önce hiç deneyimlememiş kişilerin ilk bakışmalarındaki iletişim kesiti, çölün içinde kaybolma hissi veya gösterişli bir dağın etekleri de yankıyı bekleme mutluluğu. Belki de mağara, bozkır, obruk ve benzeri deneyimlerden de bahsetmeliydik. Ancak biz, kameramızı dağ kısmından ayırmayalım. Aralarında görece en gösterişli olan dağ manzaraları; bütünleyici kapsamı, imparatorluğunu ilan eden sivrilikleri ve hükümdarlığının sonucu olan bir çok canlıya ev sahipliği yapma durumu.

        Doğal süreçler ömürler boyu tekrarlanırken; gezegenin katmanları yerlerinde rahat edememiş olacaklar ki, kendilerinden emin ve bir o kadar yavaş yolculuklarına başladı. İşte bu doğal görünüm, en kaba ve bilimden uzak anlayışla böyle ifade edilebilirdi. Öte yandan önümüzde tanımlanması gereken katmanlar bütünü varsa, onu insanların değerli olduğuna inandığı madenlerden de uzak sayamayız. Arzu edilenin ötesinde parıltılı taşların damarlarında öylece keşfedilmeyi beklediği örtülü bir güzellik.


        Şehir yapısal gereksinimleri gereği bazen bu doğal manzarayı yapayı ile değiştirme ihtiyacı duyuyor. Gökdelen denile yapay dağların arasındaki küçük yolculuğunuz, dağ halkını görme fırsatınızı arttırıyor. Üstelik gecenin karanlığında damarlar parıldıyor. Gözüktüğü gibi değişen pek bir şey yok, zirve yine hükümdarlığı simgelerken dağın derinliklerinde nefes alabilmek için özel havalandırma sistemlerine ihtiyaç duyuyorlar.

        Sıra dağların dizilimi gibi mahalleleri, küçük tepecikler takip ediyor ve sınırlar başka doğal dağlar ile kesişiyor. Tüm bunların içinde en değerli madeni, tabi ki insanın varlığı betimliyor. Kimileri için değer verilmeyecek kadar küçük ifadeler için ömrünü harcayanların izleri, şehrin ahenktar kokusuna ve pek tabii dokusuna işlemiş durumda. İnsan bedeninden kat be kat büyük yapıların yanından geçerken, alelade bir beton ve demir yığının görmüyorum; aksine nice cevherleri barındıran damarlarıyla, ihtişamlı dağ halkı binaları görüyorum.


        Hevesleri ve yoksunluklarını haykıran renkli tabelalar arasında yürüyüşüm belki çimenlere basarak devam etmiyor. Yinede zemin her köşe başında değişiyor ve taşlar vitrinlerine uyum sağlıyor. Sokaklar, yüzeye yakın petrol kuyuları gibi akışkan bir halde işlenmeyi bekleyen kalabalıkları barındırıyor. Sanki taşıdığı enerjiden habersiz karanlıkların sokağa çöktüğünü hissetmemek elde değil.

        Kuşkusuz gerçekleşmeyen her olası plan, farklı bir değerli maden için yeni fırsatlar ile geliyor. Şehrin aydınlık sokakları gölgelerde barındırmıyor değil. İnşa süreci tamamlanmamış veya tamamlanamamış binalar yaşayan bir topluluğun bir başka ifadesi. Devam edilebileceğine dair her adım, durağanlığın ve pek tabii bedbaht biten planlar toplumundan uzaklaşmanın yepyeni bir tanımını oluşturuyor. İnşa yeteneklerimiz sınır tanımıyor. Dilersek deniz seviyesinin kilometrelerce altına veya üstüne seyahat edebiliyoruz... Sanırım dağ halkının insanları en çok hayatta kalma yeteneklerini küçümsüyor.


Kullanılan görseller: 0,1,2,